VATAN DİYEN SADECE BİZ Mİ KALDIK.

Türkiye seçim atmosferine girdiğinden beri etrafımızda garip şeyler cereyan ediyor. Bugüne kadar hiç görmediğimiz hadiselerle, duymadığımız söylemlerle karşı karşıya kalıyoruz. Anayasa ve yasalarımıza göre aleni suç işlenmesine rağmen, savcılarımızdan, yüksek yargı organlarından çıt çıkmıyor. 
     25 yıl önce şiir okudu diye hapse atılan ve diktatörlükle suçladıkları Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’sinde, bir siyasi partinin genel başkanı olan kadın, CHP’li eski bir bakan tarafından açıkça tehdit edilip şantaja maruz bırakılıyor. Üstelik elindeki dosyaları ana muhalefet partisinin genel başkanına verdiğini söylüyor. Seçim müzakerelerini yürüttükleri masadan kalkmasının üzerinden bir gün bile geçmeden geri oturtulan Meral Akşener’e de, o dosyaları Kemal Kılıçdaroğlu’na veren eski bakan Yaşar okuyan’a da kimse hesap sormuyor. 
      Sağcı, solcu, liberal, demokrat özetle hepimizin ABD ve diğer emperyalist güçlerin maşası olduğunu bildiğimiz FETÖ örgütünün yeminli bağlıları olan şahıslar, CHP, İP, DEVA ve GELECEK PARTİSİ listelerinden milletvekili adayı yapılıyor. Terör örgütü açıkça aklanmaya çalışılıyor. Kimsenin gıkı çıkmıyor. 
       Ana muhalefet partisinin genel başkanı, KHK ile devlet hizmetlerinden uzaklaştırılan FETÖ ve PKK yandaşlarının affedilerek görevlerine iade edilecekleri sözünü veriyor, bununla da yetinmeyip cezaevinde bulunan tüm PKK ve FETÖ mensuplarının affedileceğini vaadediyor. Gezi olaylarının finansmanını sağlayan Yahudi SOROS’un temsilcisi Osman KAVALA ve 6-8 Ekim olaylarının müsebbibi terörist Selahattin DEMİRTAŞ’ın derhal serbest bırakılacağının garantisini veriyor. Buna rağmen adli mercilerde üç maymunu oynama hali devam ediyor. 
       CHP milletvekilleri ve CHP genel başkanı,  ülkemizin bölünmesi planının ilk ayağı olan yerel yönetimlere özerklik, devamında da Doğu ve güneydoğuda ki 6 il ve ilçelerini Türkiye’den koparma sözünü üzerine basa, basa dile getiriyor. Yine ses yok. TBMM’de olmasına bile tahammül edemediğimiz PKK üyesi sözde milletvekilleri her kürsüye çıktıklarında T.C. kanunlarını ayaklar altına alıyor ama ihanetlerine kesintisiz devam etmelerine rağmen hiçbir engelle karşılaşmıyorlar. CHP milletvekili olmasına rağmen, HDP’lilerden daha cüretkar PKK destekçisi olan Sezgin TANRIKULU haini, PKK ile müzakerelerin başlayacağını ve terör örgütünün silahları bırakacağını iddia ediyor. Bir tane savcı çıkıp, “gel bakalım sen kimsin ve kimin adına konuşuyorsun” demiyor. 
      Ekseriyeti asker ve polislerimiz ile güvenlik korucularından oluşan, kırk bin vatan evladı şehidimizin katili bir örgüte açıkça destek veren, eli kanlı terör örgütünün elebaşlarından talimat aldıklarını gizleme ihtiyacı duymayan bu ihanet şebekesi oluşumu hala kapatmayan Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere yüksek yargı organlarımız ne iş yapıyor merak ediyorum. 
       ABD ve Batı dünyasının, askeri ve ekonomik açıdan tam bağımsız bir Türkiye istemedikleri, buna engel olmak için de her yolu deneyecekleri malum. Bunun böyle olduğunu IRAK, SURİYE ve LİBYA gibi ülkelerin başına gelenlerden biliyoruz. Emperyalistlerin bizi tarih sahnesinden silme planları yüzyıllardır devam ediyor. Selçuklu ve Osmanlı’yı nasıl içimize soktukları beslemeleri eliyle yıktılarsa, tam bağımsızlık mücadelesi veren T.C. Devletini yok etme planları da yeni işbirlikçileri eliyle devam ediyor. Şundan hiçbir Türkiye cumhuriyeti vatandaşının kuşkusu olmasın. Eylem ve söylemlerine baktığımızda bugünkü ZİLLET ittifakı, vatanımızı yok etmeye memur edilmiş, emperyalist Batı dünyası ve İsrail’in maşasıdır. 
       14 Mayıs seçimleri demokratik bir seçim yarışı olmaktan ziyade, bir varoluş mücadelesidir. 
        Selam ve dua ile.