Tanıyanlar bilir, uzun süredir katıldığım bütün programlarda su kıtlığı tehlikesine dikkat çeken konuşmalar yaparak yetkilileri uyarmışımdır.
Elbette doğal sürecin yanı sıra insan ihmallerinin de bir sonucu bu.
Neden yetkililer bu konuyu önemsemez derken; AK Parti İl Başkanı Bilal Saygılı bu tehlikeye dikkat çeken bir paylaşım yaptı ve “İzmir’imizin barajları tehlike alarmı veriyor. Barajlarımızın doluluk oranı ne yazık ki %30.”
Tehlikeye dikkat çekerken hazır kaynakların kötü alt yapı ve yerel yönetimlerin programsız su politikası nedeniyle kullanılamadığına dikkat çekti.
Ardından birazdan benimde dikkat çekeceğim bazı ihmallere ve çözüm önerilerine değindi.
Bazı konularda ‘birimiz-hepimiz, hepimiz-birimiz’ bu da öyle bir konu.
Çünkü su hayattır.
Bu kadar önemli bir konuda İzmir’in yerel iktidar partisinin il başkanı ne yapmıştır sizce?
Saygılı’ya cevaben ucuz siyaset yaptı.
En kolayını yaptı.
Sanki hiç kayıp kaçak yokmuş, her şey mükemmelmiş te buna rağmen su yetmiyormuş gibi yeni barajı ve parayı sorarak hükümeti eleştirdi.
Bakın yakın bir tarihte, İklim Bilimci Prof. Dr. Doğan Yaşar ne diyor;
“Bu doğanın İzmir’e yaptığı son uyarı, bu tehlikenin geleceğini uzun süre anlattık. Gelen kuraklık tehlikesini anlatabilmek için dönemin belediye başkanı Tunç Soyer’den randevu alamadık, mektup yazarak anlattık. Maalesef sözlerimiz dinlenmedi, uyarılarımız dikkate alınmadı. Geldiğimiz noktada Tahtalı Barajı %24.33 seviyesinde alarm veriyor.” Ve devam ediyor.
Tamamına yer vermeyeceğim, ulusal bir kanala röportaj verdiği için.
Fakat yetkililerin tamamının dikkat çektiği konu, barajlar dolu iken dahi, yer altı suları kullanılarak kentin su politikası yönetilemiyor.
Yer altı suları; alt yapının yetersizliği, yenileme ve iyileştirme çalışmaları yapılmadığı için sızma yoluyla yüzde 50’ye yakın kayba uğruyor. İçme suyu şebekelerinin onarıma ihtiyacı var.
Tarımda ve sanayide üretim sırasında suyu daha az kullanan yöntemlerin yaygınlaşması için çalışmalar yapılmasına ihtiyaç var.
Yağmur suyu hasadına yönelik modern bir yapıya ihtiyaç var.
Yani anlayacağınız; mevcut suyun muhafazasının yanı sıra, bütüncül bir su politikası işletilerek kaynakların içme suyuna dönüştürülmesi ve ulaştırılması için altyapıya yatırım yapılmalı.
Yani Sayın Aslanoğlu’nun bakış açısıyla ‘müsrif çocuklar’ gibi bize daha baraj verin, daha para verin diyerek yaklaşılacak bir konu değil.
Yakın zamanda hükümet ve yerel yönetim el ele vererek İZBAN’da uyumlu bir çalışma yürüttüler.
Su sorunu için de Sayın Cemil Tugay ve Sayın Bilal Saygılı’nın el ele vererek kuraklık tehlikesini minimize edecek bir çalışma içerisinde olacağını ümit ediyorum.
Zaten bu sorun bütüncül bir çalışma olmadan halledilemez.
İlgili kurumların tamamının içinde olduğu bir çalışma yapılmalı.
Kent için, insan için dertlenenler taşın altına elini koymalı, siyaset yapanlar az ötede oynamalı…
Bazı örnekler vererek birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum.
Tankerlerle yer altı sularını bildiğiniz yakıt istasyonu gibi istasyonlar kurarak satan kişilere, o yer altı suyunun kendi bahçesinde kullanması için izin veren kurumda işin içinde olmalı, sonrasında denetlemesi gereken kurumda işin içinde olmalı.
Evet halkın malı olan yer altı suyunu tanker tanker satarak servet kazanıyorlar. Kimse görmüyor mu bunu?
Ovaları ve tarımı bitiren; yapıların, hobi bahçelerinin, fabrikaların yapılmasına izin veren kurumda olmalı, amacını denetleyen kurumda olmalı, amacı dışında kullanarak hem suyu hem yeşili katleden bu yerleri yıkacak kurumlarda olmalı.
Altyapı olmadan imarsız hile ile türeyen bu yapılara kim göz yumuyor?
Bir yetkili cevap versin bu şekilde yıkım emri olan ne kadar yer var?
Neden yıkım kararlarını uygulamıyorsunuz?
Hakkını teslim edelim Seferihisar Belediye Başkanı sayın İsmail Yetişkin, hobi bahçelerinin yıkım kararlarını uyguluyor. Tahmin edersiniz hiç destek görmedi. Ama eminim ki tepki gösteriyorlardır “kimse yapmıyor, sen neden yapıyorsun” diye.
Yahu bir ilçede dünya devi 3 marka fabrikalarını yer altı göletlerinin önüne kurmuş ve sadece o ilçenin değil bölgenin suyunu yıllardır bedelsiz kullanıyor.
Sadece belediyelerin, ya da sadece DSİ’nin, ya da sadece tarımın, ya da İZSU’nun tek başına verebileceği, bir mücadele değil bu.
Bütün kurumlar İZBAN meselesinde olduğu gibi el ele vermeli.
Bu konuyu siyasetin dışında canlı tutarak tartışmalı.
Sayın Cemil Tugay ve Sayın Bilal Saygılı bu meseleyi birlikte masaya yatırmalı.
Sayın Tugay ‘Aslanoğlu’na rağmen’ yaptığı iyi işlere bir yenisini eklemeli.
Siyaseti bir kenara bırakarak, kente hayat vermeli.
Çünkü su hayattır.
Yorumlar
Kalan Karakter: