Yeni Türkiye, Kabine ve İstanbul seçimleri
Yayınlanma :
25.06.2019 15:10
Güncelleme
: 25.06.2019 15:18
Malumunuz İstanbul seçimleri Cumhur İttifakı ve özellikle AK Parti açısından büyük bir hezimetle sonuçlandı. Ve hemen ardından kaybedilen seçimin fatura edileceği isimler tek tek konuşulmaya başlandı.
Başkanlık sistemine evet derken düşündüğümüz artılarından biri de şu idi. Kabine meclis dışından atanacak, hatta bakanların siyasi kimlikleri de olmayabilirdi. Öncelikleri siyaset değil kendilerine bağlı olan kurumlarla siyasetten ari kamusal hizmeti memleketin her köşesine ulaştıracak ehil insanlar olacaktı. İlk bakışta bizi heyecanlandıran ve hizmette tarafsızlık duygusunu aşılayan çok doğru bir hamle idi.
Bu nedenlerle bir bakanı, bakanlığının icraatları, vizyonu, saha çalışmaları, milli politikaların uygulanması ve geliştirilmesi gibi birçok konuda değerlendirmeye alabilirsiniz. Fakat bir bakanın karnesinde yerel seçim sonuçlarının zayıf yazması hedef saptırmaktan başka bir şey değildir.
Mesela Tarım ve Orman Bakanımız sayın Bekir Pakdemirli ismi açıklandığında genç yaşı ve popüler siyasetten uzak haliyle akıllarımızda soru işareti bırakmış ve ”Neden” dedirtmişti. Uzun sürmedi bu sorunun cevabını bulmak. Bir basın toplantısında, ülkenin tarım ve orman politikalarıyla ilgili vizyonel bakışının yanı sıra taşın altına elini koyuyor, memleketin tarım ve orman politikalarını geliştirip, sürdürülebilir standartlara ulaştırmayı hedeflerken, “En yakın çalışma arkadaşlarım halk, köylü, çiftçi olacak” diyor ve ekliyordu “Bakanlığım süresince profesyonel danışmanlar, danışmanlık şirketleri ve sermaye gruplarıyla çalışmak önceliğimiz olmayacak. Önceliğimiz hayvancılık ve tarımla uğraşan, ormanla yaşayan yani kısacası bu işlerde alnının terini akıtan insanımızla çalışmak olacak.” Bunu kim istemezdi ki?
Peki sayın Cumhurbaşkanımızın yeni sistemde kabineyi meclis dışından görevlendirirken tam olarak istediği bu değil miydi? Halkın yeni Türkiye’nin sistemine cevaz verirken istediği tam olarak bu değil miydi? Taşın altına elini koydu dedik çünkü bu halkçı ve milli politika aynı zamanda bazı sermaye gruplarını rahatsız etmek anlamına geliyordu. Neticede öyle de oldu ve bazı televizyon ve gazeteler adeta çamur at izi kalsın kampanyası yürüterek itibar suikastına giriştiler. Her kabine değişikliği fısıltısı başladığında bu gruplar dedikodu yoluyla en önce Pakdemirli’nin adını yazdırdılar. Pakdemirli’nin köylünün, çiftçinin yanında olan halkçı ve milli politikalarından rahatsız olanlar emellerine ulaşırlar mı bilmem ama haddimi aşarak bir soruya yanıt vereyim.
Mesela ben Cumhurbaşkanı olsam kabine değişikliği yaparken ve bakanlarımın performanslarını değerlendirirken yerel seçim sonuçları ölçü olmaz, olamaz, olmamalı. Yani yoksa bu sistem niye değişti. İlla siyasi verilere göz atacaksam bakanlık politikalarının toplumsal etkisini konuşurum. Yürütülen politikaların halktan yana olup olmadığıyla ilgili, halkta kabul görüp görmediğiyle ilgili değerlendirmeler yaparım.
İlçe başkanlarının bile kibirden kalelerle ulaşılmaz olduğu bir ortamda bir vatandaşın kolayca ulaşıp derdiğini anlatabildiği bir bakanı niye değiştireyim? Kendi şehirlerinden bile bihaber vekillerin olduğu bir ortamda 81 ilin tamamını gezen, bazılarını birkaç sefer ziyaret eden, köylünün derdine ortak olan bir bakanı niye değiştireyim? Çalışma arkadaşlarını burjuvayla sınırlandırmış, halka tepeden bakan mirasyedi belediye başkanlarının olduğu bir ortamda “Benim sermaye gruplarıyla işim olmaz. Çiftçilerle çalışırım, onlarla yolumu çizerim” diyen bir bakanı niye değiştireyim? Birçok siyasinin “Sen anlamazsın” deyip projelerimizi çöpe attığı bir ortamda köylüyle çiftçiyle çalışma arkadaşlarıyla kısacası ortak akılla birçok ulusal ve uluslararası makro projeye üstelik 11 ay gibi kısa bir sürede imza atmış bir bakanı niye değiştireyim? akıl alır gibi değil…
Peki hal böyle iken sayın Pakdemirli neden susuyor ve sadece işini yapmaya devam ediyor dersiniz, kamusal ve toplumsal siyasetin bütün argümanlarını kullanma kabiliyeti olan adeta “siyasetin içine doğmuş” bir bakan, bu kirli siyasi ayak oyunlarına cevap veremez miydi ? elbette verirdi ama;
“Sükût, incelik, edep ve zarafet insanı her gittiği yerde sultan yapar” ve anladığım kadarıyla Pakdemirli rotasını halkın gönlüne, cumhurun desturuna çizmiş. Orada sultan olmak istiyor…
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: