Tuttuğum takım bana çok yabancı olmasın...
Yayınlanma :
13.12.2019 09:59
Güncelleme
: 13.12.2019 09:59
Metin’ler,Lefter’ler, Cemil’ler,Hakkı’lar, Şeref’ler, Fatih’ler,İskender’ler, Şenol’lar, Ali’ler ,Feyyaz’lar, Rıdvan’lar ,Tanju’lar ve daha nice hayranlıkla izlediğimiz kimler kimler..
O zamanlar her takımda iki ve ya bilemediniz üç yabancı oyuncu olurdu. Öyle yabancı dediğimide bakmayın siz, onlarda baya baya bizden olurlardı. Öyle efsane olurlardı ki bizde, yüreğimizin en güzel yerine taht kurarlardı.
Küçük bir çocukken mahalle maçlarında serbest atış için topun başına geçtiğimizde Prekazi, yaptığımız ortada Metin, gelen ortaya yaptığımız yarımyamalak rövaşetada Tanju olurduk.
Tuttuğumuz takımın tüm oyuncularının adını soyadını ezbere bilirdik. Takımın onbirini sayamanları taraftar olarak görmezdik bile.
Derbi maçlarında ülkede hayat durur. Savaş çıksa, maç bitene kadar kimse yerinden kımıldamazdı. Kazanan takımın taraftarı kaybeden tarafı kızdırır ama asla kalbini kırmazdı.
Birde Avrupa kupaları maçlarımız vardı...
Sahaya çıkan takımımız ister Galatasaray , ister Beşiktaş,ister Fenerbahçe,ister Trabzonspor ve ya başka bir takımımız olsun,o akşam taraflı tarafsız,futbolu seven sevmeyen herkes yürek yüreğe kenetlenir sonuna kadar takımımızı desteklerdik.
O gece kazananda kaybedende biz hepimiz olurduk.
Birde Milli Takımımız vardı.
Bırakın Avrupa şampiyonasına, dünya kupasına katılmak şöyle dursun, 2-1 maç kaybettiğimizde bile dünyanın en mutlu insanları biz olurduk. İşte futbolun böyle bir ruhu vardı bizde.
Birde şimdilere bakalım hele...
Sahaya 2 takım çıkıyor birinin renkleri sarı lacivert, diğeri sarı kırmızı. Birinin armasında Fenerbahçe yazıyor, diğerinde Galatasaray...
Ama sahadaki 22 oyuncunun hiçbiri bize benzemiyor. Ne adı, ne yaşam şekli, ne duyguları, sanki iki yabancı takım gibiler.
Bizim gibi konuşmuyorlar,dillerinden hiçbir şey anlamıyoruz. Maçı kaybettiklerinde bizim gibi kahrolmuyorlar, kazandıklarında deliler gibi sevinmiyorlar da. Giydikleri forma renklerinin ne anlama geldiğini de bilmiyorlar, aslında pek umurlarında da değil.
Konuştukları tek birşey var: ‘’ Türkiye çok güzel,İstanbul çok güzel, maaşlar ne zaman ödenecek? Ödemezseniz UEFA’ya gideriz.’’
Ya bu futbolcular bizim hayran olduğumuz, maçı kaybettiğinde hüngür hüngür ağlayan, kazandığında çocuklar gibi şen olan, Avrupa’da maç kazandığında bayrağımızla sahanın efranı turlayan, kaybettiğinde mikrofona yüzü kızardığından konuşamayan, parasını aylarca alamamasına rağmen sahada forma aşkı ile sonuna kadar oynayan, o isimlerini çocuklarımıza verdiğimiz o abilerimize hiç benzemiyorlar.
Takımlarımıza yabancı olduk adeta!!!
Sahi kim bunlar?
Üç beş menejer ve kulüp sırtından çarkını döndüren yönetici kesesini dolduracak diye ‘’Avrupa takımları ile mücadele edecek düzeye gelebilmek adına yabancı oyuncu sınırı kalkmalıdır’’ diye gerçek olmayan bir söz ortaya attılar. Ve sonuç ortada..Hani bu kadar yabancı oyuncudan sonra futbol kulüplerimiz avrupa’da ekstra bir başarıya kavuşsa eyvallah diyelim. Ama onuda göremedik. Üstelik aldığımız oyuncular ya emeklilik çağına gelmiş, pili bitmiş eskiden yıldız olanlar, ya da hiçbir özelliği olmayan sıradan oyuncular.
Bakın bu sezon Avrupa kupalarında Galatasaray Real Madrid’den 6 yemiş, Beşiktaş adını bilmediğimiz bir takıma elenmiş, Trabzon yine öyle. E böyle olacaksa 11 yabancının ne anlamı var?
Aslında bu yabancı oyuncuda sınırsızlık bize hiç iyi gelmedi.
Ve bir diğer boyutu da var bu işin. Altyapılarda futbol oynayan binlerce çocuğumuzun umutları, hayalleri ellerinden alınmış. İnanın bizim çocuklarımız çok daha iyisini yaparlar. Galatasaray sahaya altyapıdan oyuncularla kurulu bir takımla çıksa, Madrid’den 6 gol yemezdi.
Hadi yedi diyelim, o çocuklar canlarını dişlerine takar sonuna kadar mücadele ederdi. Bizde gururla derdik ki ‘’Kaybetseler bile bizim çocuklarımız. Hiç olmazsa sonuna kadar mücadele ettiler.’’ Beşiktaş ve Trabzonspor’da tur atlardı.
Harcadığımız para bizim paramız,en azından çocuklarımızı yatırım yapmış olurduk.
Bakın çok basit bir örneği var. Galatasaray 2000 yılında 7 si Türk, 4 ü yabancı onbiriyle UEFA kupasını aldı. Süper kupayı kazanarak Avrupa’nın en büyüğü oldu.
Türk milli futbol takımı o yıl tarihinde ilk defa dünya kupasında mücadele etti. Ve aynı oyuncularla aynı yıl dünya üçüncüsü oldu.
Yani demem şudur ki!
Milli takımımız bu yıl bizim çocuklarımızla sorunsuz bir şekilde Avrupa şampiyonasına zorlu bir gruptan çok rahat bir şekilde katılıyor da, kulüplerimiz 11 yabancı oyuncuyla adını bile bilmediğimiz takımlara eleniyor ise bu sistemi sorgulama zamanı gelmiştir.
Tabiki ligimizde yabancı oyuncular olmalıdır. Ama sınırsız değil!..
Olacaksa 3 ve ya 4 tane olsun ve Hagi gibi olsun, Aleks gibi olsun, Amokachi gibi olsun.
Geri kalanı bizim çocuklardan olsun. Tuttuğum takım bana çok yabancı olmasın.
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: