Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti için hedef gösterdiği 6 ilke Cumhuriyet Halk Partisinin ambleminde 6 okla temsil edilmektedir. CHP ideolojisi 1927 yılı itibariyle cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik ve milliyetçilik ilkelerini partileriyle ilişkilendirmiştir. 1931 tarihindeki 3 kurultayda da devletçilik ve inkılapçılık ilkeleri ekleyerek "altı ok" kavramı ortaya çıkarmışlar, İsmail Hakkı Tonguç da 1933 yılında bugün kullanılan logoyu tasarlamıştır. Bugünün CHP’si sizce 90 yıl öncesine dayanan bu yüksek değerlerin ne kadarına sahip çıkmaktadır. Bir fikir jimnastiği yapmak istedim.
Fark ettiniz mi oklardan biri çentiklidir?
CHP’nin ‘Altı Ok’ lu ambleminde en uzun olan 4. ok ‘çentik’ lidir. “Sıralama Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik ve Devrimcilik şeklindeyse çentik Laiklik, sıralama Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve Devrimcilik şeklindeyse çentik Devletçilik’tedir.” Anayasanın 2. Maddesi 3 Şubat 1937’de önce Devletçilik ve sonra Laiklik şeklinde düzenlenmiştir. Benim gibi şekle takılmayanlar için tüm ilkeler birbirinden ayrılmayacak bir bütünlüğü simgeler. Ama, “CHP’nin Parti Okullarında bu ‘çentik Devletçilik ilkesinde ‘özel mülkiyetçilik’ ya da ‘özelleştirme’lere gönderme yapıyor biçiminde anlatılıyormuş.” diye alıntı yaptığım bir yazıya rastlayınca kafama takıldı bu “ÇENTİK”. Akıllarda bu ilkelerden birinde ‘çentik’ açmak varsa, ister Laiklik ilkesinde olsun isterse Devletçilik ilkesinde olsun sizce fark eder mi? Neyse bugün sizleri sıkmamak için ilk ilke olan Cumhuriyetçilik üzerinde düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Aklımdaki soru şu; CHP ne kadar cumhuriyetçi?
Egemenliğin kayıtsız, şartsız ulusta olduğunu her fırsatta dile getiren Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan tüm vatandaşların ülkü ve vatandaşlık kavramlarında bölünmez bir bütünlüğün önemi vurgulayan yüzlerce söylemde bulunmuştur. Kendini putlaştırmadan “Elbet benim naçiz vücudum bir gün toprak olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” diyecek kadar ülkesine aşkla bağlıdır. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyette kişilerin hiçbiri diğerine egemen olamayacak, herkes eşit, adil bir yaşam ortamında refahı paylaşacaktır. Bugün CHP için bu hedefe ne kadar yakın diye parti üyelerine sorsanız inanın %50’si bu çizgiyi koruyoruz diyemeyecektir. Çentik 4. Okta görünürken bu okta da görünmeyen bir çentik açılmıştır. Atatürk’ün hedeflediği her vatandaşı kıymetlendiren fikir ne yazık ki kağıt üstünde mükemmel bir hedef olarak kalmıştır. Cumhuriyet; anayasa, hukuk, düzeni çerçevesinde kuvvetlerin ayrılığı prensibini hayata geçiren Türkiye Büyük Millet Meclisi güvencesi altındadır. Başkanlık sistemine geçerken bile CHP halka bu yönelimin Cumhuriyetin pek çok kazanımının kaybı olacağını anlatamadığını çok iyi hatırlıyoruz. Yapılan bu değişimden tekrar parlamenter demokrasiye dönmek için son seçimlerde bir MİLLET ittifakı arayışına geçilmiş fakat yaşananlar, gizli pazarlıklar, ortakların haberi olmadan verilen sözler, verilen sözlerin inkar edilişi, sonra ortaya dökülen itiraflar siyasette “Dün, dündür; bugün, bugündür.” ile ifade edilemeyecek soru işaretleri ve güvensizliği oluşturmuştur. CHP’nin sadece Halkın partisi olma sloganı bu partiye % 20 kemik oyu garanti ediyorken bu ittifak içinde yaşananlar ve yansımaları partinin Cumhuriyetçilik ilkesini sizce nasıl etkilemiş olabilir. Partililer seçim sonrası yaşanan şokun etkisinde yarattıkları fırtınalarla partilerini daha da derin kaosa sürüklüyorlar. Kaostan bir düzen çıkması olasıdır ama kaosun da kontrollü olması şarttır. Vekiller, belediye başkanları, il teşkilatları okların gösterdiği hedeflerin hangisini yakalayacaklarını şaşırmış vaziyette yön ve lider arıyorlar. Bu arada Sayın Kılıçdaroğlu milyonlarca CHP sevdalısı arasında kendimden daha güvenilir birini görsem başkanlığı bırakırım demez mi! Eyvah ki, ne eyvah. İlk duyduğumda sosyal medyamda paylaştıktan sonra çok kişi bunu diline doladı. Tersten okuyunca benim partimde güvendiğim kimse yok diye algıladığım bu cümle ile kırılan kalplerin yansıması gizli toplantıları ortaya döktü. Suçlamalar, ihanet yaftaları Cumhuriyetçilik okunu çentikten geçilmez yaptı.
Seçim öncesi ve sonrası yapılan hataların sonucunda CHP hem başkanlık, hem de meclis aritmetiğindeki hedefinden çok uzaklara savruldu. Hükümete karşı yaptırımı olmayan bir muhalefet aritmetiği ortaya çıktı. CHP millet ittifakına toplamda % 1 oy getirmeyen partilere 40’a yakın vekilliği ulufe gibi dağıttı. Ve onlardan beklediği desteği Cumhuriyetin güvencesi TBMM alamayacağını da TBMM’ni usulüne uygun olarak (Anayasa’nın, toplanma ve tatile ilişkin olan 93. maddesinin ikinci fıkrası, “Meclis Başkanı da doğrudan doğruya veya üyelerin beşte birinin yazılı istemi üzerine, Meclisi toplantıya çağırır.” hükmünü amir olup, olağanüstü toplantı talebinin yazılı olması gerektiği açıkça belirtilmektedir) olağanüstü oturumda gördü.
“İçtüzüğün 7. maddesinin son fıkrasında 1996 yılında yapılan değişiklikle, olağanüstü toplantı birleşimi yeterli çoğunlukla açılabildiği takdirde toplantı konusunun görüşülebileceği ve yeterli çoğunluk sağlanamazsa olağanüstü toplantı çağrısının düşeceği hükme bağlanmıştır. Bu açık düzenleme öncesinde yapılan olağanüstü toplantılarda da, toplantının başında ya da görüşmelerin devamında toplantı yetersayısının bulunmaması halinde çağrının düştüğü kabul edilerek tatil ve ara vermeye devam edilir”. TBMM’nin toplantı yeter sayısı 200’dür.
Sağlık çalışanlarını ve başka önemli ekonomik sorunları görüşüleceği bu olağanüstü oturumu sizce yeni vekillerimizden kaçı onurlandırdı? CHP’den 13 vekil katılmazken, HDP ve MHP’den hiçbir vekil yoklamaya girmedi. AK partiden sadece 1 vekil katılım gösterdi. Ve 159 kişiyle sonuçlanan yoklamada meclis tekrar tatile girdi. Ülkemizin deprem, doğal afetler (sel, orman yangınları), pandemi gibi zorluklar sonrasında çözülmesi gereken binlerce sorunu varken bu meclisin tatile çıkması ne kadar acı. Muhalefet yeter sayıyı sağlasaydı da dışarda bekleyen AK parti ve MHP milletvekillerinin oturuma katılması ile her zaman olduğu gibi verilen önerge reddedilecekti belki. Ama muhalefet görevini CUMHURİYETÇİLİK adına tam yaptım diyecekti.
İktidar ile mücadele edilecek en önemli yer TBMM çatısıdır. Cumhuriyetin halka getirdiği seçme özgürlüğünü, halkın kabul etmeyeceği vekil adayları ile dumura uğratırsanız siz parti logosundaki CUMHURİYETÇİLİK okunu halkın gözüne saplamış olursunuz. Seçimler iyi lider, iyi aday, iyi organizasyonla kazanılır. Atatürk’ün kurduğu bir parti muhalefet olmayı kabullenmiş görünemez. Üç beş oyu almak için liyakatsiz adayları listelere ön sıralardan koyamaz. Ülkemizin en önemli sorunu güçlü iktidardan ziyade güçsüz muhalefettir. Muhalefet demek meydanlarda, TBMM çatısı altında bağırma, ağır dil kullanmak değildir. İktidarın her yaptığını olumsuzlamak hiç değildir. 21 yıllık AK parti iktidarında neredeyse her yapılan yanlış mıdır? Yapılan iyi şeyleri takdir etmek de bir erdemdir. İktidar kamplaşmayı körüklerken, benzer yöntemlerle ülkenin bölünmüşlüğünü arttırmak bence muhalefetin en büyük hatasıdır. Projeleri olan, bu projeleri gerçekleştirecek kadrolara sahip partiler güçlü muhalefet yaparlar. Tüm partilerin, başta iktidar partileri olmak üzere liyakatli, vatanperver kadroları siyaset yaşamına katmaları Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğindeki riskleri bertaraf etmek için kaçınılmazdır. Aydınlık ve bütünleşmiş yarınlar güçlü Türkiye’nin tek hedefidir. Sağlıcakla kalın.
Yorumlar
Kalan Karakter: