Kendi ekonomisini yönetmekle sorumlu, bazen sorunlu bir birey olarak ekonomik bir konuda yazı yazmak ne kadar doğru bilemiyorum. Benim kelimelere dökmeye çalışacağım durum tespitinden başka bir gerçeği gün yüzüne çıkarmayacak. Türkiye kendim bildiğimden beri hep bir dar boğazdadır. Zaman zaman Süveyş kanalını tıkayan 400 metrelik kargo gemisi gibi zor nefes aldığımız çok yılları hatırlarım. Başbakanımızın merkez bankası 70 sente muhtaç dediği, gaz yağı, şeker, sigara, çay, sana yağı kuyruklarını yaşadım ama annemle babamın ekmek karnelerini görmüş biri olarak yine de şükür demeyi bilmiştim. Dünya savaşından sonra ekmeğin karneye bağlandığı, kahve yokluğunda süpürge otu tohumundan (bugün fiyatı 30TL’ye yakın) ve nohuttan kahve yapıldığını 1900 doğumlu anneannem ve dedemden dinlemiştim. Dedemin dedesi II.Abdülhamit’tin kahvecibaşı olduğu için bu özel bir hikayeydi. Dedemin çocukluğu Osmanlı Sarayında geçmesi günde 3 öğün yemeğin saray mutfağından köşkümüze gelmesine rağmen kahve yokluğunu herkes yaşamış. Hikâyenin gelişimi şöyle; Birinci Dünya Savaşı zamanlarında halk yokluk içindeyken ve yurt dışından hiçbir ürün gelmezken, insanların yaratıcılıkları sayesinde ortaya çıkıyor nohut kahvesi. O dönemlerde özellikle Çanakkale'nin Biga ilçesine bağlı Işıkeli'de sıkça yapıldığı biliniyor. Tabii namı zamanla Işıkeli'den çıkıp yayılıyor.
Birinci Dünya Savaşı'nın ardından bir süre daha devam ediyor nohut kahvesinin hakimiyeti. Sonra, zamanla yerini yeniden Türk kahvesine bırakıyor.
Ta ki İkinci Dünya Savaşı'na dek...
İkinci Dünya Savaşı patlak verince, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de etkileri görülüyor elbet. Savaşa girmememize rağmen, temkinli davranılması gerektiğinden yurt dışından ithal edilen ürünler sınırlanıyor, kahve çekirdeği de gelmez olunca nohut yeniden fincanlardaki yerini alıyor.
Ardından 70'li yıllarda, yine ekonomik önlemler söz konusu olduğunda beliriveriyor mutfaklarda nohut kahvesi. Anlayacağınız nohut kahvesinin ortaya çıkış hikayesi işte böyle yokluk zamanlarına dayanıyor genellikle.
Tek dünya hedefine gittiğimiz günümüzde bu hedefi dünyanın önüne koyanların ekonomik, sosyal ve hukuki adaletin olmadığı milyarlarca nüfusu nasıl kurtaracakları meçhul. Ekonomik savaşların geri planda kaldığı günümüzde, pandemi ile başlayan süreçte tanı, tedavi ve aşı savaşları başladı. Hiçbir geçmiş bilgiden yararlanılamayan pandemi süreci koca göbekli ekonomiler (ABD, İngiltere, Çin, Rusya gibi) umut oldu. Pandemi sadece ekonomiler değil akıl ve ruh sağlımızı da bozdu, sosyal ilişkilerimiz 15-16 aydır kopma noktasına geldi. Fırsatı ganimet bilenler kaos senaryolarını insanlığa zerk etmeye başladı. Buna göre;“Yaşlıları öldüren virüs ile üretmeyen kesimi temizlediler”, “yaratılmış virüs ile korkuyu egemen kılıp insanları evlere hapsettiler”, “aşılar ile mikro çip takıp bizi robotlaştıracaklar” gibi film senaryolarına baş aktör de hazırdı Bill Gates. Aslına bakarsanız medyayı şöyle bir süzgeçten geçirince dünyanın en zenginleri listesi olmayan ama dünyanın yönetimine doğrudan etki eden 5 aile öne çıkıyor gibi. Onların birkaç asırlık geçmişlerine bakacak olursak söylentiler acaba bunu da yaparlar mı, dedirten cinsten.
Rothschild Ailesi: Kökleri 1700 yıllarına dayana Alman Yahudi’si bir aile. Modern bankacılığın (yasal tefeciliğin) kurucusu olarak anılıyorlar. Savaşlarda verdikleri krediler ile büyüyor. Napolyon’un ordularına verdikleri kredi ile ilk defa adları gün yüzüne çıktığı iddia ediliyor. Daha sonra pek çok savaşı körükledikleri ve çıkan savaşlarda her iki taraf da kredi verdikleri de bildiriliyor. Ülkeler arası kredilerin yaratıcısı olarak anılıyorlar. Ön planda olmamak içinde aile fertlerince yönetilen çok sayıda vakfa servetlerini devredip bir güvenlik duvarının arkasına çekiliyorlar.
Rockefeller Ailesi: Petrol alanında 19. Yüzyılın ortasında ABD’de büyük bir atılım gerçekleştiriyorlar. FORD ailesini akülü otomobillerden, fosil yakıtlı otomobil üretmeye ikna edip servetlerini katlamaya başlıyorlar. Yakın tarih itibariyle de gübre ve tohum işine girerek “Dünya Aç kalmasın” iyi niyet sloganı ile GDO’lu kısır tohum üretimine yatırım yaptıkları söyleniyor.
Morgan Ailesi: 1893 krizinde Doları altın standardından kurtarıp doları dünya parası yapan ailedir. Böylece değerli maden yerine beş kuruşluk kâğıt dünya ekonomisine hükmetmeye başlamıştır. Para basma yetkisi olan Amerikan Merkez bankası kendi ekonomisinin dışında dolaşan trilyonlarca dolardan dolayı korkusuzca para basmakta, dolar dışı ticaret yapmak isteyen ülkelere (mal takası, iki ülkenin kendi para birimi, Avro gibi ticari enstrümanları) çeşitli zorluklar çıkarmaktadır. Aile finans sektörü, medya (New York Times) gibi farklı iş kollarına girerek ilk modern Holdingi hayata geçirmiştir. ABD siyaseti üzerinde son derece etkinlerdir ve Demokratları destekledikleri bilinmektedir.
Du Pont Ailesi: Aslen Fransız kökenlidirler. Pierre Samuel du Pont de Nemours Parisli bir saat imalatçısının oğludur ve Burgundian Huguenot (5.yüzyıldan beri Fransız yönetiminde olan Burgundi hanedanının Protestan kanadı) bir aileye mensup olup, anne tarafı da küçük ama aristokrat bir ailenin uzantısıdır. Rivayete göre Fransız kolonisi olan Louisina’nın ABD’ye satılmasında oynadıkları rol nedeniyle Avrupa’da barınma şansları kalmamış ve 1800’lerin başında ABD’ne göç etmişlerdir. Satış Hikayesine göz atacak olursak; Bölge ismini Fransa kralı olan XIV. Louis'ten almıştır. Bölge (Mississippi ve Kayalık Dağlar arasındaki tüm topraklar), Napolyon tarafından 1800 yılında İspanyollar' dan alındıktan üç yıl sonra (1803) Amerikalılar' a 80 milyon Frank’a satılmıştır. Ailenin ilk işi 1802 yılında barut imalatı ve barut nakliyesi olmuştur. Aile teflon, plastik gibi ham maddelerden üretilen ev eşyaları alanında uzmanlaşmış, Esas servetlerine 1. ve 2. Dünya savaşlarında ABD ordusunun pek çok gereksinimini sağlayarak zenginleşmiştir. Aile, Fransa’dan getirdikleri çok bilgili bahçıvanlar ile tarıma girmiş ve daha sonra dünyadaki tüm tarım ürünlerine ait tohumları toplamaya başlamışlar, kurdukları tohum bankasında tohumların genetik yapısını değiştirerek sözüm ona dünyadaki açlığa çare olacak üretim artışını sağlama hedefiyle GDO’lu tohum üretimine girmişlerdir. Bugün dünyada satılan her 4 tohumdan biri bu aile tarafından pazara sunulmaktadır. Ailenin, 2016 verilerine göre, serveti 14,3 milyar dolardır ve 3500 kadar yaşayan akrabadan oluşmaktadır.
Bush Ailesi: Teksaslı bir hanedandır. Ailenin etkinlik alanları en başta siyaset olmak üzere, spor, habercilik, eğlence sektörüdür. Ailenin ticari faaliyetlerinin kökü Obadiah Bush ve Harriet Smith’ e dayanmaktadır. Bush ailesi köken olarak İngiliz ve Alman atalardan gelmektedir. Avrupa’daki kökleri 17. Yüzyılda noktalanmakta, Amerika’da doğan ilk aile bireyi 1647 yılında Samuel Bush olarak kayda geçmekte. ABD siyasetinde en güçlü hanedanların başında gelen BUSH ailesi ABD’nin uzak ülkelerdeki savaşlarda (Irak, Afganistan gibi) pek çok Güney Amerika ülkesindeki devrimlerde oynadıkları rolle hem servetlerine servet katmışlar hem de satışına aracılık ettikleri rİvayete göre dağıtıkları el altından paralarla ülkelere gereksiz silah alımları yaptırarak ABD askeri sermayesinin güçlenmesinde çok başarılı bir rol oynamışlardır. Bu nedenle de halen ABD ordusunda çok büyük etkinlikleri olduğu bilinmektedir. Ayrıca Teksas ABD eyaletleri içinde kendi parasını basmaya kalkan ilk eyalettir. Teksas ekonomik olarak dünyada 12. Büyük ekonomiye sahiptir. 1845 yılına kadar “REDBACKS” dedikleri kâğıt paraları kullanımda tutmuşlar, daha sonra vazgeçmişlerdir. 2016 yılından yeniden, ABD’nin diğer eyaletlerinde kullanılmayan, kendi paralarını kullanıma sokma nedenleri ABD’nin pul basar gibi bastığı dolarlar yüzünden ülkenin ekonomik borcuna ortak olmama amacını açıklamışlardır. ABD eyaleti bileti dolardan kaçınmaya çalışırken, ülkeler bu kağıt parçasını yatırım aracı görmemeli. Ama durum hiç öyle gitmiyor. Çünkü bu obur ekonomi bizi tüketerek kendi zenginliğini sürdürmeye alışmış.
Bu aileler dünyanın en zengin aileleri olmaktan öte, en etkin aileleri olarak ön plana, daha doğru deyişle perde arkasında kalan, ailelerdir. Pek çok vakıf üzerinden servetlerini yönettikleri için zenginlikleri ile değil etkinlikleri ile biliniyorlar. Bugün dünyanın değişen ekonomik koşulları aşı savaşlarını başlatmıştır. Kapıdaki tehlikeler su kıtlığı ve açlık şu an için unutulmuş görünüyor. Aşı savaşlarında ABD başkanının hastalığı hep ÇİN VİRÜSÜ diye hafızalara kazımaya çalışması, arkasından hiçbir bilgisi olmadığı halde pandemi ve aşılar üzerine gaf üstüne gaflar yapması, Rusya’nın bu konuda geri kalmayan başkanının bilim dünyasının önüne geçerek yaptığı eksik, yanlış bilgilendirmeler, İngiliz başbakanının fütursuz açıklamaları, ülkesini sürü bağışıklığına sürüklerken az daha kendi canından oluyor olması hepimizin hafızlarında. Şimdi de Brexit sonrası kıta Avrupası ile Birleşik Krallığın Oxford/AstraZeneca aşısı üzerinden yürüttükleri savaşın tek bir sebebi var daha çok dolar.
Türkiye’de TÜBİTAK Başkanımız üzerinden yürütülen aşı çalışmalarına Sayın Cumhurbaşkanımızın verdiği çok güçlü destek ile Sayın Sağlık Bakanımız ve Sayın Sanayi ve Teknoloji Bakanımızın himayesinde yürütülen çalışmalar her gün güzel haberlerle taçlanıyor. Hiçbir siyasi kademe ön plana geçmek için bir çaba içinde olmadan alanı Sayın Sağlık Bakanımız ve TÜBİTAK başkanımızın, ilim Kurulunun uhdesinde götürmeye çalışması takdire şayan. İki gün önce intra Nazal sprey ile COVID-19 aşılaması alanında bir çalışmanın da TÜSEB üzerinden desteklendiği ve aşının klinik çalışmaya geçmeye hazır olduğu haberi Sayın Bakanımız Varank tarafından duyuruldu. Bu alanda da Türk Bilim Dünyasının varlığı takdire şayan olup, aşının üretiminde çalışan ekibimize ve bizlere destek olan tüm ilgili makamlara sonsuz şükranlarımızı sunuyorum. Bu nazal spreyin bulaşı önlemekte çok etkin olabileceği düşünülmektedir. Nazal sprey ile araştırma yapan Amerikalı bilim insanlarının lipoprotein sprey ile aynı yatakta COVID-19 hastası bir eşle yatan kişinin burnuna sıktığı sprey ile 24 saat korunabileceği ve hastalanmayacağı vurgusu yapılmaktadır.
DOLARİZASYON
Yayınlanma :
01.04.2021 16:15
Güncelleme
: 01.04.2021 16:15
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: