Jeff Tollefson 18 Ağustos tarihli yazısında dünyadaki sıcaklığın artışını konu almış. Temmuz 2023 ayının kayıtlı tarihteki en sıcak ay olduğu, 1850 yılında günümüze sıcaklıktaki 0,25oC’lık artışın bu sıcak dalgasını nasıl tetiklediğini kaleme almış. Bununla beraber dünya çekirdeğindeki değişimin, dünya dönüş hızındaki yavaşlamanın, kutuplardaki erimenin, yanardağ patlamalarının, depremlerin doğalın dışında artması yetmiyormuş gibi sera gazlarının etkisini arttıran insanlık, savaşlar sırasında attığı bombaların, yaptığı yeraltı nükleer denemelerin, yarattığı orman yangınlarının sonuçlarını çok ağır ödemeye başladı. Yangınlarla doğal yaşam dengesi bozulurken ölen canlıların haddi hesabı yok, plastik atıklarla kirlenen denizlerin, hayalet ağların sonucu su içi canlı yaşamı da elimizden gelen en ağır şekilde öldürüyoruz. Denizlere akıttığımız kimyasallar, bilinçsizce teknelerden savrulan atıklar her bir düşüncesizlik ilmik ilmik boğazımızı sıkıyor. Gelecek savaşlar gıda ve su için olacak bu artık şüphe götürmez bir gerçek. Geçen temmuz ayı en sıcak ay olmanın dışında dünyanın genelinde ortalama sıcaklığın endüstri çağı öncesi dönemden 1,5 oC derece daha yüksek olduğu belirlenmiş. Kuzey yarım kürenin bazı bölgelerdeki sıcaklık artışı 8oC dereceyi bulmuş olması Türkiye için de tehlikenin boyutunu ortaya koymaktadır. Bu gidişatın kontrol alınmaması durumunda çoğu bölge 35 derece üzerinde 30*40 ekstra güne sahip olacak. Bu daha fazla buharlaşma, daha fazla buzul erimesi, denizlerdeki tuz dengenin daha fazla bozulması demek.
Su kıtlığı dediğimizde içtiğimiz, kullandığımız, ziraat yaptığımız tatlı suyu anlamamız gerekiyor. Dünyamızda aynen insan vücudu gibi %70 civarı suya sahip ama tatlı su miktarı %3, aynen insanın vücudundaki kan gibi (%8). Yani bu tatlı su yaşamın devamı için kan kadar kıymetli ve ne yazık ki oransa olarak insan vücudundakinden daha az yüzdeye sahip. DSÖ’ne göre 1,1 milyar insan bu temiz su kaynağından mahrum, 2,7 milyar insan ise çok yetersiz kaynağa sahip. Nerdeyse dünyanın yarısı susuz. Dünya üzerindeki tatlı su kaynağı insanların artan ihtiyaçları, gereksiz su harcamaları nedeniyle dünya ekosisteminin ihtiyaç duyduğu beslemeyi yapamıyor. Dünyadan soyarken sıktığımız kurşun hızla bize doğru geliyor. Bu hızla suyu ziyan etmeye devam edersek çok uzak değil 2025 yılında dünya nüfusunun 2/3’ü susuzluğa mahkum olurken, ekosistem çok daha fazla zarar görmüş olacak. 2 yılımız kaldı her geçen gün bu tehlike artarak kapımıza geliyor. Kirli su kaynaklarına yönelen insanları ölümcül bağırsak hastalıkları bekliyor. Susuz vücut işlev göremez, düşünce sistemi bozulur, böbrekler başta olmak üzere bütün hayati organlar büyük bedel öder. İshaller nedeniyle yer yıl 600 bine yakın 5 yaş altı çocuğun öldüğünü biliyoruz. Yılda 1,5 milyar çocuk ishal nedeniyle tedavi görüyor, ishal çocuklarda en önemli beslenme, büyüme gelişme sorunu yaratan etken. Gelecek nesiller tehlike altında. DSÖ 10 su fakiri ülkeyi açıkladı. İlk 4 sırada Lübnan, Pakistan, Afganistan, Suriye var. Beşinci sıradaki ülke TÜRKİYE. Burkina Faso, Nijer, Nepal, Irak ve Sudan bizden sonra gelen ülkeler. Türkiye topraklarının %60’ı çölleşmeye meyilli. Ülkemizdeki göçmenlere bakarsanız bu su fakiri ülkelerden gelenler olduğunu görüyoruz. Kendimize yetme eğilimindeki kaynakları yaklaşık 9 milyonu bulan ki bu total nüfusun %10’undan fazla bir sayı kaynaklarımızın ne kadar risk altında olduğu anlaşılmaktadır. Yer altı ve yer üstü su kaynaklarının tarımda kötü kullanımı, buharlaşma, yanan binlerce dönüm ormanlık alanlarımız göz önüne alındığı devletin ve belediyelerin bu konuda çok kararlı, eşgüdümlü tasarruf tedbiri alması şart. Halen yazlıklarda çİm bahçelerin sulanması, su kaçakları ile mücadele edilmemesi, araba yıkamaktan vazgeçilmemesi, duşun altında veya tıraş olurken suyun boşa akıtılması, rezervuarlardaki gereksiz hacimli su tüketimi gibi konularda çok cimri olmalıyız. Suyun damlası için lütfen kaygı duyun. Bardakta içmeden bıraktığınız su için ölen binlerce çocuk var dünya üzerinde.
Yorumlar
Kalan Karakter: