Sizi bilmem ama ben hayatımı hep satranç gibi kurgulamaya çalışırım. En azından birkaç haftalık programımın belli olmasından hoşlanır, gün içinde ani gelişecek ihtiyaçlar için birkaç saatlik boşluklar bırakırım. Ailemin, kıymet verdiğim dostlarımın, bir garibanın sağlık sorunu olabiliyor sadece telefonumda 11 bin kişi kayıtlı, bunu 4-5 ile çarpmak lazım, bir de kayıtlı olmayan Altaylı kardeşlerim, üyesi olduğum STK’lar, İzmir Kent Konseyi yönetim kurulu üyesi olarak iletişimde bulunduğum dernekler, tüm siyasi partilerin il /ilçe başkanları vasıtasıyla bana ulaşanlar, mahalledeki selamlaştığım esnaf/komşularım ve de emniyet teşkilatı başta olmak üzere tüm devlet kurumlarında çalışan emekçiler için dersim yoksa sabahları ilk mesai saatlerimi ayırmayı seviyorum. Plansız, programsız bir hekim düşünemiyorum.
Siyasetteki iki büyük partiye baktığımda CHP’yi bir refleks partisi olarak tanımlayabilirim, kesinlikle proaktif değiller, Olayları ön göremiyorlar veya olayları istedikleri yola çıkaracak strateji geliştirmiyorlar. Olay gerçekleştiğinde bir refleks cevap veriyorlar, sonraki hamleyi planlamadan aklına gelen çözümü devreye sokuyorlar. AK parti ise bence bir strateji partisi, kuruldukları günden beri güncel hafif sapmalar yaparak gündemi idare ederken günün gereklerini yapıyor, elinin güçlenmesini bekliyor, ama kendi kafasındaki hedeften hiç sapmıyor. Gün geliyor Atatürk’e, gün geliyor milli duygulara, gün geliyor Kürt vatandaşlara, her zaman dini hassasiyetlere gereken ilgiyi gösterip kendi ajandasına uygun adımlarla ilerliyor. Hata yapanları (yüzlerce örnek var) görevden alıp, pasifize ediyor, gözden uzaklaştırıyor, o konulara girilmesine hiç izin vermiyor, hataları küllendiriyor. Bu görüntü ile CHP tavla oynayan, iyi zar geldiğinde başarı elde eden ama rakibin olası zarı veya kendi atabileceği zarların olasılıklarını değerlendirmeden oyun kuran bir parti. AK parti ise satranç oynayan bir görünümde. CHP’nin hamlelerini önceden kestirebiliyor, olası birçok senaryoya göre oyunu bozacak planlar yapıyor. Her seferinde de CHP, AK partinin kurduğu oyunda huninin dar kısmındaki girdaba giriyor sonra haydi sokaklara. Bir başka gerçek daha var ki hiçbir partinin başında Recep Tayyip Erdoğan gibi bir lidere denk isim yok. Kişisel olarak sevgiden kaynaklanan oyu %25 civarında. Ak partinin %25’i geçen oy oranı ise diğer partililerden geliyor. Onca parti geri kalan %75’den pay kapma derdinde.
Ak parti ne kerametse CHP içindeki olası her hamleye hâkim. Zaten devletin tüm gücü ellerinde, ciddi veri topluyorlar. Simitçi bile telefonum dinleniyor kafasında bu ülkede. AK partinin içine emin olmadıkları hiç kimse giremiyor, ihtiyaç durumunda karşı mahalle diye tabir ettikleri siyasi görüşten birilerini İKNA ederek saflarına katıp, vitrine çıkarıyor işi bitince de çöpe atmayı biliyor. Kontrol edemeyecekleri hiç kimseyi liyakatten bağımsız icracı bir makama getirmiyorlar. CHP ise Özgür Özel’in ilk beyanatlarını hatırlayın koşulsuz bir kucak açma sevdası ile siyaset yapmaya kalktı. Kılıçdaroğlu, AK partinin safra olarak görüp dışladığı onlarca kafa olarak CHP’li olmayan onlarca kişiyi meclise taşıdı. Meral Akşener gibi birine güvenip yola çıktı bugünleri daha o günlerde şekillendirdi. Şimdi Kılıçdaroğlu harekete geçti diye basına haber düşüyor. İstanbul’a gidiyormuş. AK parti sanırım çok korkmuştur! Sonuç ortada. Her belediye için onlarca soruşturma sürüyor. Sırada Ankara ve İzmir, Adana, Bursa olmazsa şaşarım. Ama hepsi birden olmaz yavaş, yavaş, suyu hafif hafif ısıtarak süreç ilerler. Seçimli kongreleri mercek altında, bir sürü belediye başkanı tutuklu, üst düzey bürokratlarının şirketlerine el konulmuş, tutuklanmış vaziyette. AK parti seçimle kaybettiği her kaleyi devletin gücü ile geri alma planını devreye soktu. Kimse bunların bir refleksle yapıldığını sanmasın en azından 3-4 yıldır bu işler ilmik ilmik işlenerek bugüne gelindi. CHP, hak, hukuk, adalet, eşitlik, demokrasi diyor ama ele geçirdikleri nimetin kıymetini bilmiyor. Ortada seçim yok, bir tarih yok. Siz olası seçim tarihlerini kafanızda kurgularsınız. Bunun çalışmasını çok çekirdek bir grupla planlarsınız, rakibinizin olası senaryolarını devreye sokar, bunlara nasıl direnç geliştireceğinizi en ince detayları ile çok yönlü planlarsınız ve sessiz olursunuz. İstanbul gibi ülkenin neredeyse ekonomik yarısı, Ankara gibi bir başkent, İzmir gibi 3. Büyük şehir ve ekonomi elinizdeyken bunları kalkındırmak için harcamanız gereken mesaiyi ucu açık bir maratona harcarsanız rakibiniz sizin ortalıkta at koşturmanıza izin verir mi? Siyaset ülkeye, vatandaşa hizmet etme yöntemi olmaktan çıkmışsa, zenginleşme, iktidar olma hırsına dönüşmüşse elinde güç olan buna müsaade etmez. Bu süreci nasıl yönetecekler çok merak ediyorum. Halkı Hükümetle karşı karşıya getirmeden, protesto veya hak arama gösterilerini amacı dışına çıkarmadan, provakatörleri bu hak arama toplantılarının içine sokmadan, yeni tuzaklara düşmeden, mağduriyeti ve masumiyeti kaybetmeden neler yapacaklar görelim.
Hükümet sizin hareket alanınızı daraltmak için belediyelere gelen paralara borçlara karşılık el koyabilir, valilikler üzerinden hareket alanınızı kısıtlayabilir, bunları ön görmeden nasıl siyaset yapabiliyorsunuz? Alternatif gelir kaynakları var. Bir başka yazımda açıkladım. NY belediyesi parkmetreleri otoparklardan ve park ihlali yapanlardan 100 milyon USD yıllık gelir elde ediyor. Evsel atıkların geri kazanımından (gıda maddelerini kompostlamak, cam/plastik/kağıt ve kullanılmış yağ dönüşümünde milyarlarca gelir elde etmek mümkün. Yapılacak ilk iş apartmanlara zimmetlenecek 4 kutu bırakacaklar. Bunlar apartmanların iç kısmında depolanacak. Cam atıklar, Plastik Atıklar, Kağıt atıklar ve kullanılmış yap depolama kutusu, haftanın belli günlerinde cam atıkları, diğer gün kağıt, diğer gün de plastikleri toplayacaklar, ayda bir de yağ atıklarını alacak bir düzen kuracaklar. Yağlardan biyodizel elde edebilirler bunları kendi araçlarında kullanabilirler. Bir damla yağ 600 litre suyu kirletmeye yeterlidir. Özellikle sanayi bölgelerinde bu yağların toplanması çok önemli. Oto sanayii sitelerinde her gün binlerce litre yağ eminim kanalizasyona gidiyordur. Bu yağları belli bir ücretle satın alıp yararlı şekilde bertaraf edebilirler.
Ana arterler çift sıralı bedava otopark, evsel atıkların değerli kısmını pislik içinde toplayan hırpani insanların önüne geçip hem sağlık sorunu oluşmasını engelleyeceksin hem de çevreye duyarlı olacaksın. Belediyeler için arpalık olmayı unutmak lazım. İş yapan liyakatli insanları işe alırsan bu kadar çok partili ile yapamadığın işleri başarı ile yaparsın. Hem de yarı fiyatına.
Yorumlar
Kalan Karakter: