1.Dünya Savaşı’nın önemli cephelerinden birisi olan Çanakkale Boğaz Harbiydi.
Kasım 1914 ile Ocak 1916 arasında İtilaf Devletleri ne yaptılarsa Çanakkale Boğazını geçememişlerdi.
18 Mart 1915 günü o dönem dünyasının en güçlü savaş gemilerini boğazın derin sularına bırakarak geri çekilmişlerdi.
Bu sonuca rağmen Almanların değişik cephelerde yenilmesi üzerine de 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştı.
Bu anlaşmaya dayanarak İtilaf Devletleri donanması elini kolunu sallaya sallaya Çanakkale Boğazından geçmiş, 13 Kasım 1918'de Haydarpaşa önlerine demirleyip İstanbul'a girmişti. İstanbul'da düşmanın asker sayısı Mart 1920 yılında 100 bine yaklaşmıştı; fiilen gerçekleşmiş olan işgal, 16 Mart 1920 tarihinde resmi işgale dönüşmüş, İstanbul resmen İtilaf Devletlerince işgal edilmiş idi.
Osmanlı Devleti Harbiye Nazırlığı'nı İngiliz kuvvetlerine teslim etmeyi kabul eder.
Harbiye Nazırlığı'nın kapısı açılır. ve İngiliz askerleri Rumlarla Ermenilerden oluşan geniş bir kalabalığın tezahüratları arasında binaya girerler.
Beşiktaş, Beyoğlu, Kasımpaşa ve Üsküdar gibi önemli belediyeler işgal edilir. Ardından Beyoğlu'nda bulunan Telgrafhane gibi stratejik iletişim noktaları kontrol altına alınır.
Son olarak Ayasofya etrafı ağır silahlı müfrezelerle kuşatma altına alınarak şehir tamamen düşürülmüş olur.
Askeri harekât başarıya ulaştıktan sonra sıra mebusların yakalanarak tutuklanmasına gelmiştir. Arananlar şehri tanımayan İngiliz askerlerden kolayca sıyrılarak izini kaybettirmeyi başarıyordu. Bunun önüne geçmek için sivil giyimli yüzlerce Taşnak Sütyun Ermeni, İngiliz ordusuna çalışmaya başladı.
Operasyonların sonunda 85 mebus ve 70 kadar aydın tutuklanarak Malta Adasına sürgüne gönderilir.
Süleyman Nazif başına gelebilecek tüm felaketleri göze alarak Hadisat gazetesinde 'Kara Bir Gün' isimli tarihe geçecek yazısını yayınlar.
İstanbul işgaliyle yaklaşık 60 ay İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlılardan oluşan yaklaşık 200 bin kişilik bir ordu tarafından zapt edilmiş, tarihinin en karanlık günlerini yaşamıştır.
Meclis-i Mebusan İstanbul’da ilk toplantısını 12 Ocak 1920'de yaptı. 16 Mart 1920'de İstanbul'un İşgali üzerine, parlamento, işgal güçlerinin baskısıyla anayasaya aykırı olarak 11 Nisan 1920'de resmen kapatılır.
Bu sonuç Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanan Ankara’daki TBMM’ye ayrı bir temsil gücü kazandırmıştır.
26 Ağustos 1922 Büyük Taarruz, 30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve saferinin devamında 9 Eylül 1922’de işgalci Yunan kuvvetlerinin İzmir’de denize dökülmesinin ardından Damat Ferit Paşa 21 Eylül 1922'de ülkeden kaçar.
Mudanya Mütarekesi gereği Trakya topraklarının teslimi yapılırken Türkiye'yi temsil edecek kişi olarak Mustafa Kemal Paşa'nın isteği ile Refet Paşa; İstanbul komutanı olarak da Millî Müdafaa Umumi Katibi Selahattin Adil Paşa görevlendirilir.
Refet Paşa, 19 Ekim tarihinde TBMM Muhafız Grubu'ndan 100 kişilik bir kuvvetle Gülnihal vapuru ile Mudanya'dan ayrılıp İstanbul'a gelir. Ardından "İstanbul Komutanı" sıfatıyla Selahattin Adil Paşa, 81. Alay ile İstanbul'a gelir. Refet Paşa ve Selahattin Adil Paşa'nın İstanbul'a gelmesine rağmen işgal sonlanmaz. Çünkü mütarekeye göre işgal kuvvetleri barış antlaşması imzalanmasından hemen sonra İstanbul'u boşaltacaktı.
24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşması'ndan sonra, 23 Ağustos 1923'ten itibaren İtilaf kuvvetleri İstanbul'dan ayrılmaya başlar. Son İtilaf birliği ise 4 Ekim 1923 günü Dolmabahçe Sarayı önünde düzenlenen bir törenle Türk bayrağını selamlayarak şehri terk eder.
6 Ekim 1923'te ise Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu İstanbul'a girer ve 5 yıla yakın süren işgal resmen sonlanmış olur.
6 Ekim 2023 İstanbul işgalinin sona erişinin 100. Yılıdır.
Bu sonuç, Mustafa Kemal liderliğinde 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışıyla başlayan Millî Mücadele ile kazanılan İstiklâl Harbi’mizin ne kadar değerli bir yere sahip olduğunun göstergesidir 6 Ekim 1923 İstanbul’da işgalin sona erdirilişi.
Bu bağlamda bir kere daha ATATÜRK’ü ve silah arkadaşlarını minnetle, rahmetle ve şükranla anıyoruz. Mekanları cennet olsun.
Yazımızı Necip Fazıl’ın CANIM İSTANBUL şiiriyle noktalayalım:
CANIM İSTANBUL
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? ..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul'da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir ' Katibim'i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...
Necip Fazıl Kısakürek
Yorumlar
Kalan Karakter: