Göreve gelir gelmez yeni ÖSYM Başkanının yaptığı ilk iş 31 Temmuzda yapılan sınavın iptal edildiğini duyurmak oldu.
DDK-Devlet Denetleme Kurumunun konuya el atması, Ankara Cumhuriyet Savcılığının konuya ilişkin soruşturma başlatması yanında konu kamuoyunun gündeminde en yukarıya oturması yanında konuya ilişkin olarak çok çeşitli kurum ve kuruluşun görüş açıklaması yanında, sosyal medyada da hakkında en çok yorum yapılan konulardan birisi oldu.
Yazının başlığında yara derinde dedim ya, şimdi bu konuya açıklık getireyim müsaadenizle: Konu tamamen grubu için “adanmışlık” mertebesine erişmiş olan, kutsadığı grubu adına her türden yanlışı yapmayı hizmet olarak gören insanla ilgili değerli okurlarım.
Yıllar süren savaşların ardından Mustafa Kemal’in öncülüğünde zaferle sonuçlanan İstiklâl Harbinin ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte en önemli konulardan birisi insan yetiştirme üzerine odaklanmıştı.
Atatürk’ün varlığı ve devrimleriyle başlatılan yeni insan yetiştirme politikaları; Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları, meslek erbabı yetiştirmeye yönelik; polis, astsubay, hemşire, gardiyan, sağlık memuru vb okulları genel anlamda Anadolu’nun yoksul çocuklarının, devletin sağladığı imkânlarla yatılı okullarda yaşadıkları özel eğitim süreçleriyle devletine, milletine, vatanına bağlı birer meslek elemanı olarak yaşadılar ve yaşattılar ömürleri boyunca…
Bu durumun oluşmasında elbette İstiklâl Harbini yaşayan nesillerin henüz hayatta olmaları ve yeni kurulan devleti koruma iç güdüsü de belirleyiciydi elbette.
Çok partili hayat geçişle birlikte sosyal dokuda başlayan bizden, sizden, şundan bundan, tanımlaması ve tercihi bir türlü hayatımızdan söküp atamadığımız bir hastalık olarak ve amip gibi bölünüp çoğalarak sürüp geldi dünden bugüne…
Dile getirilmeyen asıl derindeki sorun, açık ya da gizli olarak her bir yapılanmanın devlet yönetimini ele geçirmeye yönelik plan ve projeler üretmesi ve bunu hayat geçirmek için çabalamasıydı…
Hedef bu olunca da açık ya da gizli olarak her türden yol ve yöntemi kullanma hakkını kendisinde görüyorlardı. Onlara göre ülke bir “Dârü’l-harb” idi. Onun için devlet kadrolarının ele geçirilmesi gerekmektedir. Bunun için de her türlü yöntem meşru, gayrımeşru demeden mübahtır/uygulanabilir ve uygulanmalıdır da…
İşte soru çalmaların asıl nedenini bu minval üzere aramak gerekir.
Bir devlet yapılanması içerisinde bu türden konuların sıkça yaşanır olması hastalığın ne kadar yaygın olduğunun bir göstergesidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin varlığı ve dirliği bu tür hastalıklardan süratle kurtulmasına bağlıdır. Yoksa ulu ağaçları içten içe yiyip bitiren kurtlar misali toplumu içten içe kemirip bitirecektir bu türden adaletsizlikler…
Bir devlet yapılanması içerisinde insanların zihninde ve ruhunda devlete karşı olumlu duyguların yer etmesi, yasaların uygulanması konusundaki adalet duygusunun kabulüne bağlıdır.
Ülkemizde belki de insanları mutsuz eyleyen konuların başında bu noktadaki adalet kavramına olan güvensizlik duygusu vardır.
Ülkemizde soruların çalındığı bilgisi üzerine Üniversiteye Giriş Sınavı ilk kez 1973 yılında iptal edilmiş ve tekrarlanmıştır.
Mehmet Akif Ersoy’un şu sözleri bu konunun ne kadar önemli olduğuna dikkât çeker:
“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez ...”
Tefrika: Ayırma, ayırt etme, parçalama; dağılma, parçalanmışlık” anlamlarına gelir.
Bugünün dünyasında söz sahibi olan büyük devlet dediğimiz devletlerin ortak özellikleri dış dünyaya karşı acımasız yöntemler uygularlarken kendi iç dünyalarında yasaları adaletli bir şekilde uygulamalarıdır.
Tarihin tanık olduğu en büyük ve uzun süreli devletlerinden birisi olan Osmanlı İmparatorluğuna bu unvanları kazandıran en önemli değerin de yönetimi içerisinde aldığı toplumları ve milletleri, dini ve diline bakmaksızın adaletle yönetmesi olmuştur. Devlet imkânlarını adaletli bir şekilde paylaştırması olmuştur.
Bunun temeli de Anadolu Selçuklu Devleti döneminde hayat geçirilen uygulamalar ve hayata bakış ilkeleri vardır: Bu anlayışın sembolik ifadelerinde örnekler:
Yunus Emre:
“Dört kitabın ma'nisi // Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin // Bu nice okumaktır”
Hacı Bektaş Veli: “Okunacak En Büyük Kitap İnsandır. “
Şeyh Edebalı: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!..”
Ahi Evran: “Ahi, vicdanını kendisine gözcü eden insandır.”
Hz. Muhammed:
“Ey insanlar dikkat ediniz! Rabbiniz tektir. Arabın, Arab olmayana, Arab olmayanın Arab’a, siyahın kırmızıya, kırmızının siyaha, takvadan öte, hiçbir üstünlüğü yoktur. şüphesiz Allah Teala katında en üstününüz, Allah Teala’dan en çok korkanınızdır.
“Birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize kin tutmayınız, birbirinize çirkin sözler söylemeyiniz, birbirinize sırtlarınızı dönmeyiniz, kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin. Allah’ın kulları kardeşler olunuz.”
''Aynen iki elin parmakları gibi, insanlar da birbirine eşittir. Hiç kimse, kimse üzerinde hak iddia edemez. Siz kardeşsiniz.''
''Bir saat veya bir gün adaletle hükmetmek, bir sene veya altmış sene nafile ibadet'ten hayırlıdır.''
Mustafa Kemal Atatürk:''Herhalde dünyada bir hak vardır. Ve hak kuvvetin üstündedir''.
''Adalet, bir devletin esası olduğuna göre, mahkemelerin sözde değil gerçekten tarafsızlığını temin, her işin başında bulunmalıdır.”
''Bir hükümet, ancak adalete dayanabilir. Bağımsızlık, gelecek, özgürlük her şey adaletle vardır''.
Her alanda adaletin uygulandığı bir Türkiye özlemiyle…
Sevgilerimle…
Yorumlar
Kalan Karakter: