NE ÇABUK UNUTUYORUZ
Yayınlanma :
15.10.2021 08:59
Güncelleme
: 15.10.2021 08:59
“Hafıza-i başer nisyân ile maluldür!..” –İnsan hafızası unutma hastalığına sahiptir /unutur- der melşhur bir sözümüz…
İşte bu söz gerçeğini biz “yed-i emîn” denilen emanetçilere, otobüslerde, trenlerde, kafelerde vb o adar çok görürüz ki anlatılamaz…
İşin garip tarafı çarşıya çıktıklarında yanındaki hanımını ya da beyini unutanlar, bebeklerini unutanlar, işe gittiği arabasını iş yerinde unutup da evine dolmuşla dönenler vb. duydukça gülümsediğimiz unutkanlık hikâyeleridir.
Bunlar belki hoş görülür de, evli çiftlerden beyefendilerin üzerine farz olup yapışan eşinin doğum gününü, sözlendiği, nişanlandığı günü; en kötüsü de evlilik yıl dönümlerini unutanlara ne demeli!.. Herhalde tek cümleyle, “Allah kimseye evlilik yıl dönümlerini unutturmasın!..” demek lâzım…
Esmeray’ın buğulu sesiyle seslendirdiği, bir zamanların sevilen şarkısının sözleri de sanki, özel günleri unutulan hanımlar adına söylenmiş gibi gelir…
“Boğazında düğümlenen hıçkırık olayım
Unutma beni … Unutama beni…
Gözünden damlayamayan gözyaşın olayım
Unutma beni… Unutama beni…
Musa Eroğlu’nun bestesi ve seslendirmesiyle üne kavuşan “Mihriban” türküsünün şâiri, Abdurrahim Karakoç, bir de bu şiire nazire olarak yazılmış hissini veren:
“Unutmak kolay mı deme
Unutursun Mihriban'ım
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun, unutursun Mihriban'ım”
Diye sürüp giden unutma temalı içli şiiri vardır…
4 Ekim 1910’da doğan, yine bir ekim ayı içinde 13 Ekim 1956’da dünyamıza vedâ eden “35 Yaş” şâiri Cahit Sıtkı Tarancı’yı hatırlar mıyız ki?
13 Ekim 1973’te vefat eden Halikarnas Balıkçısı -Cevat Şakir Kabaağaçlı- ile 14 Ekim1999’da aramızdan ayrılan Fakir Baykurt’u hangimiz hatırlarız ki?
Bugün 15 Ekim… Düşünce adına, felsefe, sosyoloji, psikolji, edebiyat, ilahiyat okuyan hemen herkesin bir yerlerde atıfta bulunduğu ve adından söz ettiği Nietzche’nin hemen 15 Ekim 1844’te doğduğunu takvimlerin dışında bilen yazan çıkar mı ki?
Nereden mi eldik bu unutmak konusuna değerli okurlarım!..
13 Ekim 1923 Ankara’nın Mustafa Kemal Atatürk tarafından 98 yıl önce başkent olarak ilan edildiği gündür:
13 Ekim niye mi önemlidir!.. 29 Ekim’de Cumhuriyet ilan edilecektir; işte Ankara’nın başkent ilanı Cumhuriyete giden yolların taşlarının döşenişinin bir ifadesidir…
Ne var ki 2021 yaşayanlar için sanki Ankara bütün zamanlarda bugünkü Ankara’dır…
Oysa 1923’ün Ankara’sının o günün şartlarıyla hatırlatılması kaçınılmazdır. O günleri unutursak bugünün kıymetini bilemediğimiz gibi; medya aracılığıyla yaratılan kötü haberlerin etkisiyle kararan ruhların sahibi kimselerin söylediği “Bu ülkede yaşanmaz artık!..” sözleri bir hastalık olarak yayılıverir Allah korusun…
13 Kasım 1918 ile 16 Mart 1920 İstanbul’un İngilizlerle iki kez ardı ardına işgal edildiği tarihlerdir. 16 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in İstanbul’dan ayrılış ve Samsun’a gidiş sebebi bu işgallerdir. İstanbul’da bir Millî Mücadele verilebilmesinin mümkün olmadığını gören Mustafa Kemal ve onu destekleyen kahramanların Anadolu’ya geçiş sebepleri bu işgallerdir.
9 Eylül 1922’de, İzmir’in kurtuluşu ve işgalci güçlerin hezimete uğrayarak hem denize dökülmeleri hem de kaçmalarının ardından Mustafa Kemal’in ordulara Çanakkale’ye hareket emri vermesi üzerine yaşanan gelişmelerin sonucunda İngilizlerin İstanbul’u boşaltmaya başlaması üzerine 6 Ekim 1922 tarihinde Şükrü Naili Paşa komutasındaki birliklerimizin İstanbul’a girişiyle İstanbul işgalden kurtulmuştur…
Bu bağlamda düşünüyor da insan, bugün Ekim’in 15’i!.. Hem 6 Ekim İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluş, hem de 13 Ekim’de Ankara’nın başkent oluş gerçeğinin yurt genelinde vatandaşlarımıza ulaşması için neler yapıldı?
Yazımıza, “Hafıza-i beşer nisyân ile maluldür!..” diye başladık ya!.. Maksadımız unutkanlığa dikkât çekmekti. Kişisel unutkanlık kaçınılmazdır ve bir anlamda anatomik ve nörolojik bir vakadır!.. Fakat toplumsal unutkanlık milletin ruh çöküntüsünün bir habercisidir. Hele ki devletin unutmak ve unutturmak gibi bir konumu kabul edilemez…
Hani İstiklâl Marşı şârimiz Mehmet Akif’in Safahat’ında yazarak bütün zamanlara bir meşale olarak bıraktığı:
“Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
Sözleri gereğince 98 yıl öncesinde yaşananların tekrar etmemesi için yaşananları unutmamamız gerekiyor; hem fert olarak hem de devlet olarak…
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!” diyen Mustafa Kemal’in sözünün yerini bulması için;
“ Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!” diyen Mehmet Âkif’in duasının yerini bulması için 98 yıl öncesinde yaşananları unutmamamız gerekiyor.
Sevgilerimle…
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: