Tıp Bayramı adıyla ilk kutlama, 14 Mart 1919 yılında, işgal altındaki İstanbul'da gerçekleşmiştir.
O gün, tıbbiye 3. sınıf öğrencisi HİKMET BORAN’ın önderliğinde, tıp okulu öğrencileri işgali protesto için toplanmış ve onlara devrin ünlü doktorları da destek vermiştir.
Böylece Tıp Bayramı, tıp mesleği mensuplarının yurt savunma hareketi olarak başlamış olur.
1.Dünya Savaşı içerisinde Çanakkale’den geçemeyen İtilaf Devletleri 30 Ekim 1918’de Mondros Antlaşmasının ardından ellerini kollarını sallaya sallaya Çanakkale Boğazından geçerek İstanbul’u önce 13 Kasım 1918’de, sonra 16 Mart 1920'de olmak üzere iki kez işgal ederler.
İlk işgalde, İstanbul'un önemli ve stratejik noktaları kontrol altına alırlar, ancak idareye el koymazlar. İkinci işgalde ise idareye de el koyarlar.
Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı ve Millî Mücadele’yi başlatma sebebi de İstanbul’un işgal altında olmasıdır.
Dün 14 Mart günü kutlanan Tıp Bayramı’nın tarihî kökeni nedir?
14 Mart 1827'de, Padişah II. Mahmut döneminde, Hekimbaşı Mustafa Behçet'in önerisiyle ilk cerrahhanenin, Şehzadebaşı'ndaki Tulumbacıbaşı Konağı'nda “Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire” adıyla kurulması, Türkiye'de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilir.
Okulun kuruluş günü aynı zamanda da “14 Mart, TIP BAYRAMI” olarak kabul edilir. Tıp okulu öğrencilerinin işgali protesto için 14 Mart 1919 tarihinde işgal altındaki İstanbul'da gerçekleştirdikleri eylemle birlikte o günden bugüne 14 Mart Tıp Bayramı olarak kutlana gelmektedir.
Anadolu'da İslâmî döneme ait en eski hastahane ve dünyanın ilk tıp fakültesi. Kayseri'nin Yenice mahallesinde bulunan ve günümüzde Erciyes Üniversitesi Tıp Tarihi Müzesi olarak kullanılan külliye, Anadolu Selçuklu Hükümdarı I. Gıyâseddin Keyhusrev tarafından kız kardeşi Gevher Nesibe Sultan adına (1205-1206) tarihinde yaptırılmış olan GEVHER NESİBE DÂRÜŞŞİFÂSI ve TIP MEDRESESİ’dir…
Evet şimdi başlıktaki sorunun 2. Kısmına geçersek: Şâfî kim Şifâ kimden?
“Ya Şafi” Allahu Teala’nın 99 sıfat isminden birisidir: Şifa veren şifaya muhtaçlara çare olan demektir. Nitekim bunun şuurunda olan Abdülhak Hâmid’in dedesi sarayın Eczacıbaşı Abdülhak Molla ecza dolabının üzerine Koca Ragıp Paşadan alınan şu ifadeyi yazdırır: “Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı!..” Bu sözün alındığı beyit de şöyledir:
“Turfe dükkân-ı hikemdir şu kühen tâk-ı felek
Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı”
(Nice insanların gelip geçtiği şu köhne dünya tuhaf bir hikmetler dükkanıdır. Öyle ki derde devadan başka ne ararsan bulursun...)
Tıp konusu Türk kültürünün belki de en temel konularından birisidir.
Nitekim modern tıbbın kurucusu ve “Erken tıbbın babası” olarak kabul edilen İbni Sînâ 980 yılında bugün Özbekistan’a bağlı Buhara yakınlarındaki Efşene köyünde dünyaya gelmişü, İslam'ın Altın Çağı döneminin en önemli bilim insanlarından biridir.
Tıp, astronomi, felsefe alanında eserler vermiş olan İbni Sina “ “filozofların prensi” olarak da ün yapmıştır. Kitabü'ş-Şifa (İyileşme Kitabı) ve el-Ḳānûn fi’ṭ-ṭıb (Tıp Kanunu) isimli çalışmasıyla ün yapmış bu eseriyle Avrupa tıp geleneğini derinden etkilemiştir.
El-Ḳānûn fi’ṭ-ṭıb adlı eseri ölümünden kısa süre sonra İspanya’da Latince’ye çevrilmiş ve Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.
Tıp deyince, hekimlik deyince, şifa deyince akla ilk gelen isimlerden birisi de Lokman Hekim’dir.
LOKMAN HEKİM, adına Kur’an’da sure indirilen ve efsanevi bir kişiliğe sahip olan Lokman Hekim Hızır gibi kurgusal bir kişiliktir.
Lokman Hekim’in ölümsüzlük iksirini bulduğu ancak formülünü kaybettiğine dair efsaneler mevcuttur. Formülü nasıl kaybettiği ise değişik şekillerde anlatılır. Bir efsaneye göre içinde ölümsüzlük iksiri bulunan şişeyi köprüden geçerken düşürüp kaybetmiş, bir başka efsaneye göre ise eline yazdığı ölümsüzlük formülü yağmurda silinmiştir. Bir rivayete göre Bir rivayete göre de iksir, Allah'ın emriyle Cebrail tarafından yok edilmiştir.
Lokman Hekim’in adı günümüzde, Sevgi Vakfı tarafından 2017 yılında Ankara'da bir vakıf üniversitesi olarak kurulmuş olan Lokman Hekim Üniversitesi (LHÜ)’inde yaşatılmaktadır.
Böylesine köklü bir tıp eğitimi kültürüne sahip olan Türk milleti bu yönüyle ne kadar övünse yeridir derim. Batıda akıl hastaları, içine şeytan girmiştir kabulünden hareketle şeytan çıksın hasta iyileşsin düşüncesiyle dövülerek tedavi edilirken Hem Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Gevher Nesibe’de hem de, hem de Osmanlı’da Edirne Şifahanesinde müzikle tedavi yöntemleri uygulanan bir tıp kültürü geleneğine sahibizdir. Gönül isterdi ki , batıda Tıp Fakültelerinden mezun olan hekimler mesleğe başlarken nasıl ki Hipokrat adına yemin ediyorlarsa bizde de Tıp Fakültelerinden mezun olan hekimlerimiz İbn-i Sina adına düzenlenen bir metin üzerine yemin ederek mesleğe başlasınlar…
Bu duygularla; Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz!..” talebindeki derin düşünce ve talep doğrultusunda doktorlarımızın ve onlarla birlikte şifaya vesile olan sağlık personelinin 14 Mart TIP BAYRAMI’nı kutluyoruz…
KARŞI/YAKA’DAN… SEVGİLERİMLE…
Yorumlar
Kalan Karakter: