Çok sayıda sanatçının da yer aldığı açılış kokteylinde, ‘Ege Kültür Sanat Federasyonu’ Genel Başkanı, HALİT ŞAHİN’in, ‘İzmir Konfederasyonu Genel Başkanı, Ferhan ADEMHAN ile Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil TUGAY’ın konuşmalarını dinledik.
Bir yandan konuşmaları dinlerken bir yandan da zihnimden yazıma başlık olarak seçtiğim, “Sanattan ve sanatçıdan neler bekliyoruz?” deli sorusu geldi geçti. Deli soru dedim de; görünürde çok basit bir soru ve cevabı da çok basit gibi gelen bu soru, ne kadar derinlikli bir soruysa bir o kadar da derinlikli bir cevap bekler meraklısını.
Kültür ve sanat bir şablon olarak ele alınırsa verilecek her cevabın bu şablona uyması beklenir. Bu şablona uymayan cevaplar ise dikkate alınmaz ve yok hükmünde farz edilir.
Bir kere bu noktada kabullerimizi ve tanımlarımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Tıpkı bir ırmağın neresinde olursak olalım o ırmak kaynağından denize varıncaya kadar bir bütün olarak ırmaktır. Yoksa bizim kenarında oturduğumuz ya da yürüyüş yaptığımız kesiti ırmak olarak kabul eder de görmediğimiz yerleri ırmaktan saymazsak kaybedenin sadece kendimizin olacağı güneş gibi aşikârdır ve gerçektir.
Halbuki ırmakla ilgili en sağlıklı değerlendirme onun bütünlük içerisinde değerlendirilmesiyle mümkündür.
Konuya Türk kültür ve sanatı açısından bakacak olursak, kültür ve sanat Türk milletinin var olduğu bütün zamanları kapsayacağı için, hangi açıdan konuya bakarsak bakalım ancak bütüncül bir bakışla doğru sonuca varabiliriz.
Türk Milleti tarihsel süreç içerisinde Çin, Rus, Fars, Arap, Çerkes, Gürcü, Ermeni, Bulgar, Yunan, Boşnak, Sırp, Arnavut vb milletlerle birlikte yaşadığı için her birisiyle kültür alış verişi yapmıştır. Kültür, sanat ve edebiyat adına her bir millete bir şeyler vermiş, onlardan da bir şeyler almıştır…
Türk Milleti, başlangıçta Gök Tanrı inancına sahipken Uygurlarla Budizmi yaşar. Bir takım Türk kavimleri Hıristiyan, bir kısmı da Musevî olur. Asıl büyük kitlesi olan Karahanlılar döneminde Abdülkerim Satuk Buğra Han öncülüğünde Müslüman olur.
Hareketli bir yapıya sahip olan Türk Milleti, Hazar Denizinin kuzeyinden Orta Asya’dan Orta Avrupa’ya; Hazar’ın güneyinden Orta Asya’dan İran ve Anadolu’ya devamında Balkanlar’dan Tuna boylarına, Afrika’nın kuzeyinden Cezayir ve Fas’a kadar çok geniş bir coğrafyada yaşama iradesi göstermiştir.
Farklı milletler, farklı inançlar, farklı coğrafyalarda gerçekleşen tarihi yolculuk doğal olarak Türk kültür ve sanatını da çeşitlendirmiş ve zenginleştirmiştir.
1839 Tanzimat Fermanının ilanıyla birlikte devlet eliyle yönümüzü Batı dünyasına; kültür ve sanatına dönme iradesiyle birlikte bu sefer etkileşim ibresi Batıdan yana evrilmiştir.
Bir de bunlara son yüz yılda köylülükten kentliliğe; toprağa bağlı ekonomik yapının beslediği kültür ve sanat anlayışından, sanayi ve tüketim toplumuna geçişle birlikte oluşan moda ve israf toplumuna dönüşmüş olma, beraberinde kültür ve sanatımızda da kırılmalar ve hızlı değişimler ve dönüşümlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
Bütün bu gerçekler ışığında dünya ölçeğinde kültür ve sanata baktığımızda ana malzemenin insan olduğunu görürüz. İnsanın maddi varlığı temiz gıdaları, beyni doğru bilgileri beklerken, ruhu da temiz ve doğru sevgileri beklemektedir. İşte bu temiz ve doğru sevginin belirli özelliği de evrensel olmasıdır.
Evrensellik bir anlamda üniversite kavramındaki üniversellikle eş değerlidir. Üniversite: üniverse + city = Üniversite olmuştur. Onun içindir üniversite için evrenkent düşünülmüştür güzel Türkçemizde.
Evrensel olan bir başka gerçek de rengi, dini, dili, milliyeti, coğrafyası her ne olursa olsun dünya insanının temiz ve doğru; evrensel sevgiye olan ihtiyacıdır. İnsanlığın kültür ve sanattan beklediği de budur.
Kültür ve sanat sunumlarına giderken insanoğlunun beklediği de budur; yüreğini doldurması, kalbini doyurması, ruhunu beslemesi, gönlünü yapmasıdır.
Bunun oluşabilmesinin ilkeleri ve yaklaşımları bizim kültür ve sanat dünyamızda yüz yıllar önce ortaya konmuştur.
Hacı Bektaş Veli:
“İncinsen de incitme!..” , “İnsan okunacak yüce bir kitaptır.”
“ Yetmiş iki millete bir gözle bakmayan halka müderris olsa da; Hakk’a âsîdir.”
Yunus Emre:
“Yaradılanı hoş gör // Yaradan’dan ötürü”
“Dört kitabın mânâsı // Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin // Ya nice okumaktır.”Ahi Evren:
“Eline, diline, beline sahip ol!”
Sanatçıya düşen görev: İnsana, canlı ve cansız bütün varlıklara ve olaylara Yaradan’dan dolayı alıcı gözle bakmaktır. Kalp gözüyle görmektir. Olanı biteni can kulağıyla dinlemektir. Hak’kın rızasını kazanabilmenin yolunun halkın rızasından geçtiğini bilmek ve ona göre davranmak ve yaşamaktır.
Sanatın çiçeklenmiş halleri, şairlerin gönül bahçelerinde açan dillerin rayihalarıdır…
Sevgilerimle…
Yorumlar
Kalan Karakter: