Şehr-i Ramazan Geldi Hoş Geldi
Yayınlanma :
24.03.2023 10:35
Güncelleme
: 24.03.2023 10:35
Şehr-i Ramazan: Arapçadır.
Türkçeye çevrildiğinde Şehr-i Ramazan: Ramazan Ayı şeklinde çevrilir. Şehir kelimesinin kent karşılığında kullanımı ise Fars dilindedir.
Yine, sadece köy kasaba ve şehrimizde, ülkemizde değil; yer yüzüne dağılmış bulunan iki milyara yakın Müslüman’ın hayatına yön veren bir mübarek aydayız yine…
Ramazan ayının güzelliği, dini içerikli bir ay olduğu için bütün dinlerde olduğu gibi iki milyar civarındaki inananıyla dünya ölçeğinde yaşanan bir ay olmasındadır farkı. Onun için de evrenseldir.
Bu ayda yapılan ibadetlerden namaz her gün için günde beş vakit kılınması farz olunmuş iken, bu aya mahsus bir ibadet olarak oruç öne çıkmaktadır haliyle…
Oruç, bedenen yaşanan bir ibadet olduğu için, iftarıyla sahuruyla, teravihiyle inananların ya da katılabilenlerin hayatına dokunan bir ibadet olma özelliğini sergiliyor.
Dini ibadetler Hicrî Takvim esas alınarak düzenlendiği için; Hicrî yıl da Miladi yıldan on gün eksik olduğu için her yıl bir on gün geriye gelerek yaşanmakta bu özelliğinden dolayı da Ramazan, Kurban, Haç gibi temel ibadetler âdetâ ay dolanarak, mevsim dolanarak yaşanmaktadır.
Çocukluluğumun geçtiği 1960’lı yıllarda kış günlerine rast gelmişti Ramazan. Güney ilçemin, Sarayköy’den gelen Ramazan Davulcusu Cavit Usta, kış günlerinde karlara bata çıka çalardı Ramazan davulunu.
İşte şu anda şehirlerde farkına varılmayan belki de biz çocukları en çok oyalayan ve sevindiren ritüel Ramazan davulcusuna babalarımızın avcumuza sıkıştırdığı bahşişi davulcuya götürüp vermek olurdu.
Gecenin sessizliğini davul sesi dağıtırken çıplak sesiyle de Cavit Usta mâniler söylerdi her bir evin önünde konuma göre:
“Besmeleyle çıktım yola
Selam verdim sağa sola
Dinler misin Hilmi Abim;
Bahşişiniz bolca ola…”
***
Öbür komşuya gidince de bahşişi artırmak için abartılı rakamlar söylerdi bu sefer:
“İşte geldim dura dura
Davuluma vura vura
Hilmi abim yüzlük verdi;
Duran Abi haberin ola…”
O manici davulcular şimdi olsalardı herhalde şöyle derlerdi:
Mikail Bey, Mikail Bey
Kent Haberle İzmir’de Bey
Bir akşam iftarı varmış;
Çalsın davul, üflensin ney!..”
Ben Ramazan davulcusu olsam, ben de şöyle derdim:
Sahurda da uyutmayın
Boş sözlerle avutmayın
Çokça yemen, israf etmen;
Depremi de unutmayın.
****
Maraş’ım var Hatay’ım var
Adıyaman, Adana’m var
Şanlıurfa, Gaziantep
Hayır için bir ayım var…
***
Kardeşiz biz, kardeşiz biz
Ümit kesmen Allah’tan siz
Yaraları biz sararız:
Bırakmayız geride iz….
Mesele Ramazan ayı boyunca midemizle, beynimizle, ruhumuzla bir bütün olarak bütün organlarımızla oruçlu olabilmektir değerli okurlarım: Buna dilimiz de dahildir, zannımız da dahildir, hoş görümüz de dahildir, sabrımız da dahildir.
Az çok demeden konu komşu olarak ikramlaşabilmek bu ayın olmazsa olmazlarındandır yine.
Komşunun komşuya ikram ettiği bir kâse çorbanın anlamı: Komşu biz sizi seviyoruz. Size güven duyuyoruz. Sizinle komşu olmaktan memnunuz vb güzel duyguları bir kâse sıcacık çorba kimliğinde sunmaktır.
Bizim geleneğimizde komşu kendisine gönderilen çorbayı aldıktan sonra boş vermez geriye. O anda bir yemeği varsa kâseyi doldurarak verir; yoksa da uygun bir zamanda içine bir şeyler koyarak verir muhakkak..
Bunun anlamı da “Komşu biz de sizleri seviyoruz. Sizinle komşu olmaktan mutluyuz. Biz de sizlere güveniyoruz.” Demektir…
Yoksa bir kâse çorbayla ne açlık gider ne de vermekle insan komşuya bir şey bağışlamış olur.
İlte değinmeye çalıştığımız birkaç ritüelin yanında daha çok sayıda kültürel zenginliği ile Ramazan ayı hakikaten bütünüyle ibadetiyle, ikramlarıyla, kültürel olgularıyla çok zengin içerikli bir güzel ayımızdır.
Bu duygularla değerli okurlarımın Ramazan ayını kutluyorum. Güzellikler getirmesini diliyorum. Son sözü Yahya Kemal Beyatlı’ya verelim:
ATİK-VALDE'DEN İNEN SOKAKTA
Nihad Sami Banarlı'ya
İftardan önce gittim Atik-Valde semtine,
Kaç def'a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
Sessizdiler. Fakat Ramazan mâneviyyeti
Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;
Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,
Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;
Bakkalda bekleşen fıkarâ kızcağızları
Az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı.
Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;
Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.
Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,
Bir nurlu neş'e kapladı kerpiçten evleri.
Yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!
Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz.
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.
Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime;
Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:
"Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;
Madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür."
Yahya Kemal BEYATLI
Türkçeye çevrildiğinde Şehr-i Ramazan: Ramazan Ayı şeklinde çevrilir. Şehir kelimesinin kent karşılığında kullanımı ise Fars dilindedir.
Yine, sadece köy kasaba ve şehrimizde, ülkemizde değil; yer yüzüne dağılmış bulunan iki milyara yakın Müslüman’ın hayatına yön veren bir mübarek aydayız yine…
Ramazan ayının güzelliği, dini içerikli bir ay olduğu için bütün dinlerde olduğu gibi iki milyar civarındaki inananıyla dünya ölçeğinde yaşanan bir ay olmasındadır farkı. Onun için de evrenseldir.
Bu ayda yapılan ibadetlerden namaz her gün için günde beş vakit kılınması farz olunmuş iken, bu aya mahsus bir ibadet olarak oruç öne çıkmaktadır haliyle…
Oruç, bedenen yaşanan bir ibadet olduğu için, iftarıyla sahuruyla, teravihiyle inananların ya da katılabilenlerin hayatına dokunan bir ibadet olma özelliğini sergiliyor.
Dini ibadetler Hicrî Takvim esas alınarak düzenlendiği için; Hicrî yıl da Miladi yıldan on gün eksik olduğu için her yıl bir on gün geriye gelerek yaşanmakta bu özelliğinden dolayı da Ramazan, Kurban, Haç gibi temel ibadetler âdetâ ay dolanarak, mevsim dolanarak yaşanmaktadır.
Çocukluluğumun geçtiği 1960’lı yıllarda kış günlerine rast gelmişti Ramazan. Güney ilçemin, Sarayköy’den gelen Ramazan Davulcusu Cavit Usta, kış günlerinde karlara bata çıka çalardı Ramazan davulunu.
İşte şu anda şehirlerde farkına varılmayan belki de biz çocukları en çok oyalayan ve sevindiren ritüel Ramazan davulcusuna babalarımızın avcumuza sıkıştırdığı bahşişi davulcuya götürüp vermek olurdu.
Gecenin sessizliğini davul sesi dağıtırken çıplak sesiyle de Cavit Usta mâniler söylerdi her bir evin önünde konuma göre:
“Besmeleyle çıktım yola
Selam verdim sağa sola
Dinler misin Hilmi Abim;
Bahşişiniz bolca ola…”
***
Öbür komşuya gidince de bahşişi artırmak için abartılı rakamlar söylerdi bu sefer:
“İşte geldim dura dura
Davuluma vura vura
Hilmi abim yüzlük verdi;
Duran Abi haberin ola…”
O manici davulcular şimdi olsalardı herhalde şöyle derlerdi:
Mikail Bey, Mikail Bey
Kent Haberle İzmir’de Bey
Bir akşam iftarı varmış;
Çalsın davul, üflensin ney!..”
Ben Ramazan davulcusu olsam, ben de şöyle derdim:
Sahurda da uyutmayın
Boş sözlerle avutmayın
Çokça yemen, israf etmen;
Depremi de unutmayın.
****
Maraş’ım var Hatay’ım var
Adıyaman, Adana’m var
Şanlıurfa, Gaziantep
Hayır için bir ayım var…
***
Kardeşiz biz, kardeşiz biz
Ümit kesmen Allah’tan siz
Yaraları biz sararız:
Bırakmayız geride iz….
Mesele Ramazan ayı boyunca midemizle, beynimizle, ruhumuzla bir bütün olarak bütün organlarımızla oruçlu olabilmektir değerli okurlarım: Buna dilimiz de dahildir, zannımız da dahildir, hoş görümüz de dahildir, sabrımız da dahildir.
Az çok demeden konu komşu olarak ikramlaşabilmek bu ayın olmazsa olmazlarındandır yine.
Komşunun komşuya ikram ettiği bir kâse çorbanın anlamı: Komşu biz sizi seviyoruz. Size güven duyuyoruz. Sizinle komşu olmaktan memnunuz vb güzel duyguları bir kâse sıcacık çorba kimliğinde sunmaktır.
Bizim geleneğimizde komşu kendisine gönderilen çorbayı aldıktan sonra boş vermez geriye. O anda bir yemeği varsa kâseyi doldurarak verir; yoksa da uygun bir zamanda içine bir şeyler koyarak verir muhakkak..
Bunun anlamı da “Komşu biz de sizleri seviyoruz. Sizinle komşu olmaktan mutluyuz. Biz de sizlere güveniyoruz.” Demektir…
Yoksa bir kâse çorbayla ne açlık gider ne de vermekle insan komşuya bir şey bağışlamış olur.
İlte değinmeye çalıştığımız birkaç ritüelin yanında daha çok sayıda kültürel zenginliği ile Ramazan ayı hakikaten bütünüyle ibadetiyle, ikramlarıyla, kültürel olgularıyla çok zengin içerikli bir güzel ayımızdır.
Bu duygularla değerli okurlarımın Ramazan ayını kutluyorum. Güzellikler getirmesini diliyorum. Son sözü Yahya Kemal Beyatlı’ya verelim:
ATİK-VALDE'DEN İNEN SOKAKTA
Nihad Sami Banarlı'ya
İftardan önce gittim Atik-Valde semtine,
Kaç def'a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
Sessizdiler. Fakat Ramazan mâneviyyeti
Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;
Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,
Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;
Bakkalda bekleşen fıkarâ kızcağızları
Az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı.
Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;
Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.
Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,
Bir nurlu neş'e kapladı kerpiçten evleri.
Yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!
Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz.
Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.
Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime;
Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:
"Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;
Madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür."
Yahya Kemal BEYATLI
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yorumlar
Kalan Karakter: