Yahya Kemal BEYATLI: Şâir, mütefekkir, yazar, büyükelçi, devlet adamı.
2 Aralık 1884’te Üsküp’te henüz Balkanlar Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmamış iken; vatan toprağı iken, 1881’de Selanık’te doğan Mustafa Kemal’den 3 yıl sonra doğar.
1 Kasım 1958’de de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak; gönüllerde de Türk şiirinin büyük ustası ünvanını kazanarak hayata gözlerini yumar. Divan Edebiyatı şiiri ile, modern şiir anlayışı arasında köprü olur.
Küçük yaşta annesini kaybeder.
1903’te 19 yaşındayken bir Fransız gemisine gizlice binerek kaçak yolcu olarak Paris’e gider. Jön Türklerle tanışır. Fransızca öğrenir. 9 yıl kaldığı Paris’te Türk tarihinin 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ile başlatan bir ekolün öncüsü olur.
“Süleymaniye’de Bayram Sabahı”şiiri onun bu kapsayıcı anlayışını ortaya koyduğu bir anıt şiiridir.
1913’te 29 yaşındayken İstanbul’a döner.
Beşir Ayvazoğlu, onun bu dönüşünü “Eve Dönen Adam Yahya Kemal Beyatlı” başlığıyla kitaplaştırır. O sadece evine vatanına değil kendi millî kültürüne/değerlerine de dönen bir şâirdir artık.
Deniz Lisesi’nde Necil Fazıl’ın ve Nazım Hikmet’in öğretmeni olur. Nazım’a özel edebiyat dersleri verir. Darülfünûn/İstanbul Üniversitesi’nde Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hocası olur.
Mondros Mütarekesi’nin ardından DERGÂH dergisini çıkarır.
Yazılarıyla Millî Mücadele’yi destekler. Onun 26 Ağustos 1922 şiiri bu bakımdan onun konumunu belirleyen bir şiiridir:
26 AĞUSTOS!..
Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi,
Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi,
Ta ki, yükselen ezanlarla müeyyed namın;
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâmın…
19 Eylül 1922’de Darülfünûn Edebiyat Medresesi'nin müderrisler toplantısında Mustafa Kemal’e fahrî doktorluk unvanı verilmesini teklif eden Yahya Kemal’in bu teklifi, oybirliği ile kabul edilir. Mustafa Kemal’in daveti üzerine 1922’de Ankara’ya gider. Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde başyazarlık yapar. Lozan görüşmelerinde Türk heyetine danışman olur.
1923’ten itibaren Urfa, Yozgat, Tekirdağ, devamında da 1943’te İstanbul’dan milletvekili seçilir. Arada Portekiz/Lizbon, Polonya/Varşova, İspanya/Madrit, Pakistan/Karaçi’de Büyükelçi olarak görev yapar.
Nihad Sami Banarlı'nın teklifiyle Yahya Kemal Enstitüsü kurulmasına karar verilir ve eserleri yayınlanır.
Sağlığında şiir kitabı çıkarmamıştır. Şiirleri vefatından sonra Nihat Sami Banarlı’nın öncülüğünde Yahya Kemal Enstitüsü tarafından, 1961’de “Kendi Gök Kubbemiz” adıyla, bir de 1962'de yapılan “Eski Şiirin Rüzgârıyle” başlıklı iki kitapta toplanmıştır.
Yahya Kemal'in şiirinde Osmanlı coğrafyası yer alır: Çaldıran, Mohaç, Kosova, Niğbolu, Varna, Belgrad gibi bir zamanlar Osmanlı mülkü olan topraklardır.
Türkiye sınırları içinde de Bursa, Konya, İzmir, Van, Çanakkale, Maraş, Kayseri, Malazgirt, Diyarbakır, Tekirdağ geçer. İstanbul’da da, Üsküdar Atik Valide, Kocamustafapaşa vb İstanbul semtlerini şiirleştirir.
Yahya Kemal Üsküp’te yörenin hatırlı/yönetici bir aileye mensuptur. Dolayısıyla hafızasında hep zaferlerle dolu çağların hatıraları vardır.
Küçük yaşta annesini gençlik döneminde de ana yerine geçen vatan topraklarını kaybeder. Dolayısıyla hem ana acısını hem de toprak/ana-vatan acısını yaşar.
Jön Türklerle tanışmasının ardında yaşadığı 9 yıllık Paris hayatı onun millî kültürümüze bakışında yeni bir anlayış olarak eserlerinde vücut bulmuştur.
ESERLERİ
Kendi Gök Kubbemiz (1961) Eski Şiirin Rüzgârıyle (1962)
Rubailer ve Hayyam’ın Rubailerini Türkçe Söyleyiş (1963)
Edebiyata Dair Aziz İstanbul (1964)
Eğil Dağlar Tarih Musahabeleri
Siyâsi Hikâyeler (1968) Siyasi ve Edebi Portreler
Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım (1972)
Mektuplar-Makaleler Bitmemiş Şiirler
Pek Sevgili Beybabacığım: Yahya Kemal'den Babasına Kartpostallar (1998)
Gemi Elli Yıldır Sessiz: Özel Mektupları ve Yazışmalarıyla Ölümünün 50. Yılında Yahya Kemal
Eren Köyünde Bahar Sessiz Gemi
Yahya Kemal’in ömür yolculuğu bizlere şunları da hatırlatıyor haliyle:
Büyük millet her zaman büyük millettir. O sürçer, belki yıkılır fakat yine ayağa kalkar. Kalkacak yol ve yöntemleri bulur.
Bir milletin hayatı sınırlandırılamaz: O, tarih sahnesine çıktığı andan itibaren vardır. Biz ona bütüncül yaklaşamazsak o yine de vardır. Yaklaşamazsak kaybeden biz oluruz.
Onun hayatı birlikte yaşadığı çoğu şâir Osmanlı’yı yok farz ederken, hatta ona düşmanlık ederken Yahya Kemal Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirinde olduğu gibi kucaklayıcı, kapsayıcı bir tarih anlayışını benimsemiş ve ortaya koymuştur.
Ölüm yıldönümünde büyük şâirimize Allah’tan rahmet diliyor ve saygıyla anıyoruz…
Yazımı Yahya Kemal’in Akıncılar şiiriyle noktalamak istiyorum:
AKINCILAR
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!
Bir yaz günü geçtik Tuna\'dan kaafilelerle...
Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan.
Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.
Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla...
Cennette bugün gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hatıra titrer gözümüzde!
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!.
YAHYA KEMAL BEYATLI
Yorumlar
Kalan Karakter: