"Allah'ın size verdiği rızıkların helal, temiz ve güzel olanlarından yiyin. Inanıp güvendiğiniz Allah'a karşı yanlış yapmaktan sakının." (Maide/88)
"Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık düşmandır." (Bakara/168)
“Bir kişi yapabileceği bir haramı Allah korkusuyla bırakırsa, Allah mutlaka ahiretten önce dünyada O’nun daha iyisini nasip eder.” (Hz.Muhammed sav)
İnsanlık tarihi boyunca Firavunlar, Krallar, Diktatör ve Tiranlar, Hanlar iktidarların bekasını halkın sessizliğine borçludur, Halk da sessizliğini tiranların, şiddete dayalı zulüm, Açlığa dayalı sefalet, iradesizliğe dayalı cehalete borçludur,, işte bunun için firavuna sordular bu makama nasıl ulaştınız cevap ilginç! "İTİRAZ EDEN OLMADI," itirazı etmemenin nedeni de malum sebepler. Mazlumun sessizliği tiranlar tarafından hep istismar edilmiş ve bu sessizliğin esas sebeplerini hiçbir zaman merak etmeden aristokratik uygulamalarından geri kalmamışlardır.
Mazlumun tek tesellisi ilahi hitaplarda yerini bulan dünyada "Yakında nasıl bir inkılapla devrileceklerini görecekler." hitabında anlam kazanacak ve mazlumun kalan tesellisine de" Allah’ın mazlumun intikamını zalimden alacağı gün, zalimin mazluma zulüm ettiği günden daha çetin olacaktır. " hitabıyla son bulacaktır.
Îbretlik yaşanmış bir hikâyeyi dinleyelim)
Değerli kardeşlerim günün birinde Padişah meydanları gezerken tandırın başında bir hatun görür döner vezirine sorar bu hatun kimdir der. Veziri de efendim bu sizin hanımınız. Şah der ki vezir kadının parmağında yüzük var. Bu defa vezir güler ve Şahım der o kadın Necar'ın (marangozun) eşidir.
Ben Şimdi gider Necar’a derim Şahın emridir sabaha kadar 10 tane masa,10 tane sandalye ve 10 tane tabut ya yaparsın yada kelen gider. O da yapamayacağına göre kelesi gider dul kalan 1 hatun da şahımızındır.
Bu fikir Şahın hoşuna gider ve Vezirin ensesini okşar hadi iş başına der. Vezir de gider emri Neccar'a tebliğ eder.
Neccar da der ki, yapsam, yapsam sabaha kadar ancak Padişaha bir tabut yaparım ve elindeki keseri içeri fırlatır direk eve gider hanımı da merak eder ve sorar bey ne oldu sana bu kadar erken geldin. Nacar'ın ağzı bıçak açmaz. Eşi bey der yemek getireyim. Ne içersin hemen getireyim. Nacar'dan ses yok rengi solmuş gece uykusu kaçmış olan neccar öfleyip püfleyip evin içinde dolaşırken eşi çok ısrar edince mevzuyu anlatır.
Hanım eşi Habibi Neccar'a şöyle der.
"Hebibi Neccar, Hebibi Neccar git yat her zamanki gibi Allah bir'dir dilerse bin kapı açar.
Nihayet sabah kapı çalar, Bakmış Askerler kapıda dizleri ve sesi titrek sesle kimsiniz der. Askerler çabuk gel dükkânı aç padişah öldü tabut yapman lazım.
“Allah eğer hikmetiyle bir kapıyı kapatırsa, Rahmetiyle başka kappı açar.
İnsan mutlak bir ilme sahip olmadığı için geleceği tasarlasa bile O’nun içindeki hikmet ve marifetleri tasavvur edemez. Bu gün kabul edilmesini istediği ama kabul edilmeyen duasına bile yarın iyi ki kabul edilmemiştir demesi bile acizliğine yeterli sebeptir.
Karakteristik anlamda gücü elinde bulunduran hâkim sınıfın ağababaları Halkı bir ticaret menbaı, alınıp satılabilen mal, itilip kakılmaya da müstahak bir lütuf olarak bilmişlerdir.
Şemsi Tebriz’(ra)inin dediği gibi “Sanmayın ki zalimin yaptığı kardır, her şeyin bir vakti vardır.”
Mevlana (ra) dediği gibi “Allah yarına bırakır ama yanına bırakmaz.”
Bunu duyan Habibi Neccar Allah'a Şükreder ve hanımın akşamki sözlerini hatırlar ve derki "İnsanların hesapları varsa Allah'ın da bir hesabı muhakkak vardır ve Ayeti hatırlar; "ALLAH EN İYİ TUZAK HAZIRLAYANDIR." amenna ve seddak.
Hz. Ali (as)'ın çok hikmetli ve derin sözüne bakalım.
"İşler, taktir ve alınyazısı karşısında öylesine boyun eğer ki, bazen tedbirin Kendisi, dönüp afet olur..!"
Halk arasında söylenen bazı sözlerde derin anlamlar vardır.
Evdeki hesap çarşıya uymaz, bazen de çarşıdaki hesap evde tutmaz. Zülüm ile abat olunmaz.! İlahi takdir devreye girerse sebepler devre dışı kalır.
Keşke İnsanlar muhataplarını dikkate alarak empatiye dayalı yaşamış olsalar, Empati bir toplumun kitlesel karantinasıdır, İmanın kemal noktası “Kendin için istemediğini Müslüman kardeşin için de istememendir, Kendin için istediğini kardeşin için de isteme arzusunun pratiklerimizdeki karşılığıdır.”
Büyük Rus Filozof Tolstoy’u dinleyelim;
“Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür.”
“Bir insan acı duyarsa canlıdır, Başkasının acısını duyarsa İnsandır.”
Nitekim peygamber(sav) den rivayet edilen bir hadiste “Mahşerde Adam gelip yakana yapışacak ve sana hakkımı ver diyecek, Sen ise ben seni tanımıyorum kimsin hitabına Benim senin üzerinde İnsan olarak hakkım var falan yerde başkasına ve kendime zulüm ve haksızlık ettim sen bunu gördüğün halde engel olabilirdin ama görmezden geldin.’ diye hesabında olmayan olayların muhatabı olacaktır.
Peygamber (sav) “Sizden biri bir kötülük görürse eliyle düzeltsin, eliyle düzeltemiyorsa diliyle düzeltsin O’nu da yapamıyorsa nefret edip orayı terk etsin Bu da imanın en zayıf noktasıdır.” Hadisi tüm kaynaklarda vardır.” Bu hadiste Münkirata ve duyarsızlığa yer yoktur sonucu çıkar.
SONUÇ: İbretlik bir hikaye;
Yalakalar tarih boyunca mahrum ve mazlumların ilave zulümleri olmuştur, hikayedeki vezir gibi Çünkü; Yalaka ve dalkavuklar hep şöyle düşünürler, yeterince el öpersen sonunda bir dane yakalarsın mantığı karakteristik özellikleri olmuştur.
Ömer Hayamı canından bıktıran yalakalar sonunda O’na şunu söyletti
“varsın hayat yalakalara şans tanısın,
Ben onuruma fiyat biçmezem,
Yaşadığım kadar daha yaşasam asla tükürülecek eli öpmezem.”
En tehlikeli insanlar, Büyük makamlara gelmiş küçük insanlardır.
Bir Kızılderili Atasözünde olduğu gibi “Bir ülkede Küçük insanların gölgesi büyüyorsa orada güneş batıyor demektir.”
Dalkavuklar için İmam Ali (as) mı dinleyelim;
“Sultanlarla beraber olmaya rağbet etmeyin, şüphesiz ki onlar konuşmak hususunda selam vermeyi bile büyük sayar, ve cezalandırma hususunda boyunları vurmayı küçük görürler.”
İnsanlar yönettikleri halka zulüm yaşattıkları sürece kendi hesaplarına ve yaşayışlarına zülüm bulaştırdıkları anda fark ettirmeden anlık ilişki ve zevk yaşayayım derken takdiri ilahi uzanıp O'nu tamamen ilişkisiz bırakabileceğini keşke anlayabilse.!
Ezeli kader bazen insanın iradesinin önüne geçer ve bir bütün olarak sebepleri dışarıda bırakarak sizin için her şeyi alt üst edebilir.
Onun için hayatın hesaplarında her zaman Rahman'ı dikkate alarak yaşamak doğru olmakla beraber mazlum ve masumun dua ve beddua'sını da hesaba katmak gerekmez mi.? Tarih zalim firavunların rezil enkazı ve mazlumların da şerefli ve izzetli, öyküleri ile doludur.!
"Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Allah'ı kullanırlar.
Kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir."
ADALET, "HER ŞEYİ OLMASI GEREKEN YERE BIRAKMAKTIR,"
Bu türden bir ADALET, Yaratılış kudretine sahip olup tüm eşya ve sebeplere mutlak hakim olmayı gerektirir, bu hakimiyet bir denge unsuru için olmazsa olmaz bir ilkedir.
Bu dengenin mutlakiyeti için eşyadan ve sebeplerden münezzeh olmayı gerektirir. Aksi tüm durumlarda Adaletin karşıtı zulüm kaçınılmaz sebepler arasında yer alır.
"Adalet" ; Allah’ın adil olduğuna inanmaktır. (Dr. Ali Şeriati)
Bundan dolayı Hz. Ali (as) "Devletin dinini adalet" olarak tanımlamış.
HARAM LOKMA...
Hz. Hüseyin (a.s) Kerbela'da savaşın başladığı ana kadar sürekli düşmanları doğru yola çekmeye ve hidayet etmeye çalışıyordu. Akli ve nakli deliller getirerek, kendinin peygamber evladı olduğunu ve öldürdükleri takdirde ebedi azaba duçar olacaklarını buyuruyordu. Oysa onlar İmam'ın sözlerine asla itina etmeyerek, alkış ve ıslık çalarak eğleniyorlardı. İmam onların hakka karşı tamamen kör ve sağır olduklarını gördü, artık gerçeklerin onlar üzerinde hiçbir etkisi yoktu ve bunun nedenini de şöyle buyurdu:
"Elbette benim sözlerimi dinlemezsiniz, çünkü sizin kalpleriniz katılaşmış ve karnınızı YezIT'in haram mallı ile dolmuş, bu yüzden de hakkı göremiyorsunuz."
Hz Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Allah lanet etsin, şeytan şöyle demiştir: "Zengin kimse üç yerden birinde benim elimden kaçamaz. Sabah akşam üç şeyde onun yanına giderim: Helal olmayan malı elde etmek, malı yersiz yere kullanmak ve de malı ona sevdiririm ve böylece de onun hak ve hukukunu ödemez.."
Halkın alın terini sömürerek müreffeh bir hayat yaşayan zulüm hükümetlerinin vay haline!
Vay o siyonizme destek veren münafık hükümetlere..
İbn Abbas (ra) şöyle diyor: "Yeryüzünde ilk defa dirhem ve dinar basılınca, İblis o ikisine baktı, o iki sikkeyi inceledi. Eline aldı, gözüne bıraktı. Sonra göğsüne yapıştırdı. Ardından feryat etti. Yeniden o ikisini göğsüne yapıştırdı ve şöyle dedi: "Sizler gözümün nuru ve kalbimin meyvesisiniz. Eğer ademoğulları sizi sevecek olursa, artık hiçbir puta tapmamalarından korkmam. Ademoğlunun sizleri sevmesi benim için yeterlidir."
Abbasi halifelerinden olan Harun yolda giderken Behlül'le karşılaştı, alay etme kastıyla bana biraz öğüt ver dedi. Behlül ona yemek yemesini biliyor musun? Dedi, Harun: Elbette biliyorum, yemekten önce ellerimi yıkarım, sofrada edepli bir şekilde oturur, bismillah diyerek, önümden yerim, dedi.
Behlül ise şöyle dedi: Daha nasıl yemek yiyeceğini bilemeyen birisi, nasıl olurda Müslümanlara hak iddia edip onların padişahı olabilir? Harun: Peki, nasıl yemek yenir sen söyle, dedi.
Behlül dedi: Ey padişah! Bil ki yemeğin en önemli adabı helal olanı yemektir, yediğin lokmaya dikkat edeceksin, eğer buna dikkat etmezsen o saydıklarının hiçbirinin önemi kalmaz.!
Selam ve dua, okuyan araştıran sorgulayan anlayışı ve kavrayışı yüksek olan temiz akıl sahiplerine olsun...
Yorumlar
Kalan Karakter: