“Sizin hayır sandığınız şer, şer sandığınız şeyde hayır vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara/216)
“Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz." hitabı eşyanın ve hayatın içindeki doğru-yanlış-Fayda-zarar aklın sınırları kadardır ve mutlakıyet içermez.
Bazen hakkın içinde batıl, Batıl bildiğimizin içinde hak gizli olabilir.
Öyküler yaşanan gerçeklerin detaylarıdır; Her öykü doğrularla anlam kazanır, Doğrular hep acı olur, Tarih doğrularla yanlışların arenasıdır, Peki doğruların ölçüsü nedir,? Yanlışların sınırı nereye kadardır? Acaba her fayda doğru mudur?,
Her zarar yanlış mıdır? Gibi sorular ahlak ve hikmet ustalarını hep meşgul etmiştir.
Kâinatın Mutlak alimi Yüce Allah’ın ilahi beyanlarından dinleyelim
Bu tür durumlarda yüce Allah’ın vahiy ile bildirdiği resullerin beyanları ile açıklık kazanan hikmetlerin talibi ve tabibi olmak en doğru seçenektir.
Peygamber (sav) "Hikmet MÜ ‘minin yitiğidir bulduğu yerde alır."
"Düşündürücü ve Hikmetli sözlerle ruhlarınızı dinlendirin,
Zira bedenlerin yorulduğu ve zayıfladığı gibi Ruhlar da yorulur."
(Hz. Ali as)
Hintli işadamı yatırımcı, yardımsever ve Tata Sons'un başkanı Ratan Naval Tata'nın Londra'daki konuşmasından güzel satırlar
1-Çocuklarınızı zengin olmaları için eğitmeyin.
Onları mutlu olmaları için eğitin,
Böylece yetişkin olduklarında eşyaların fiyatını değil değerini bilirler.
2-Yiyeceklerinizi ilaçlarınız gibi yiyin.
Aksi durumda yiyeceğiniz olarak ilaçları yemek zorunda kalırsınız.
3-Sizi seven hiçbir zaman terk etmeyecektir çünkü bırakmak için 100 sebep de olsa tutmak için bir sebep bulacaktır.
4-İnsanoğlu olmakla insan olmak arasında pek çok fark vardır.
Çok azı bunu anlar.
5-Doğduğunuzda sevilirsiniz.
Öldüğünüzde sevileceksiniz.
Arasını Siz başarmalısınız...!
Hızlı yürümek istiyorsanız yalnız yürüyün..!
Fakat Uzun yürümek istiyorsanız beraber yürüyün..!!
Hz.Ali (as) “Günah işlenmeyen her gün sizin için bayramdır.” Çünkü; günah dünya hayatının fesadı ve ahiret hayatının ise nedametin fayda vermediği ölümüdür.
Mevlana (ra) dinleyelim “Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine sevmek ve sevilmek için çareler arayın.”
Mutlu olmanın ve mutlu yaşamanın en iyi yolu hoşgörüdür.
Ancak hoşgörü batının hümanizmasındaki pervasızlık ile karıştırılmamalı, Mutlu olmayı becerenler kendi çocuğu da olsa münkirin icrasından ve ifasından rahatsız olan ve münkirin izalesinden, Marufun İfade ve icrasına çalışarak Mutluluk yaşayan insan yeryüzünün en bahtiyar insanı sayılır.
Doğruların Vardır bir hayır Hikayesi...
Zamanın birinde bir padişah yaşarmış. Padişah avlanmayı çok sever, sık sık avlanırmış. Padişahın aklı-selim, her şeyini ona danıştığı “Her şeyin hayırlısı, her şeyde bir hayır vardır.” cümlesini dilinden düşürmeyen bir de veziri varmış.
Padişahın başına bir şey gelse vezir hep ; “Padişahım üzülmeyin her şeyde bir hayır vardır.” dermiş. Padişah da vezire bu yüzden çok kızarmış.
Yine bir gün padişah vezirine “bugün ava nereye gidelim” diye sormuş, vezir bir yer tarif etmiş. Oraya gitmişler fakat avlanırken padişah elinden yaralanmış, eli kanamış ve elinin yarasını sarmışlar. Padişah vezirine kızmış, “senin yüzünden oldu” demiş. Vezir yine aynı cevabı vermiş ; “Her işte bir hayır vardır padişahım, üzülmeyin.” demiş.
Bunun üzerine padişah vezire çok kızıp, ben elimi kesiyorum, sen bana “Her işte bir hayır vardır” diyorsun deyip veziri zindana attırmış. Vezir zindana giderken yine “Her işte bir hayır vardır” deyip gitmiş. Padişah yine öfkelenmiş, “adamı zindana attırıyorum adam yine aynı şeyi söylüyor” demiş.
Vardır Bir Hayır..!
Padişah avlanmak için az bir adamla başka insan ayağı değmemiş bir yere gitmiş, avlanırken oranın yerlileri bunlara baskın yapmış, esir etmişler. Yerliler her gün bir esiri kendi inançları gereği kurban ediyorlarmış, sıra padişaha gelmiş ama onu serbest bırakmışlar.
Çünkü yerlilerin inancına göre sakat veya, bir yeri yaralı adamdan kurban olmazmış.
Yerlilerin inançları gereği padişah ölümden kurtulmuş.
Padişah vezirini düşünüp ona hak vermiş. Hemen ülkesine dönüp vezirini serbest bıraktırmış.
Pişman olmuş, af dilemiş vezirden. Ama yine soruyu sormuş; “Hadi benim elimin kesilmesini anladık, peki senin zindana girmendeki “hayır” nedir demiş.
Vezir de; “bende zindana girmeyip sizinle gelseydim, yerliler şimdi diğerleri gibi beni de kurban etmiş olacaklardı demiş.”
Her şeyin en hayırlısını bilen yalnızca Allah’tır.
Başımıza bir musibet, bir bela geldiği zaman hemen öfkelenmemek lazım. Her işte vardır bir hayır. İşiniz yolunda gitmiyorsa, sıkıntılarınız varsa her zaman bu hikâyeyi aklınıza getirin.
Her olayı sadece sebep sonuç mantığı içerisinde yorumlamamak lazım çünkü sebep ve sonuçlar da sebep ve sonuçlara muhtaç olmayan bir Kudrete muhtaçtır.
İrade-i mutlak devreye girerse sebeplerin devre dışı kalabileceğini de unutmayın.!
Ders alıp, öğüt çıkaranlara ne mutlu…
Her hikayenin doğruları her doğruların da bir hikayesi vardır elbet..!
Sadece idraki zorlayın, Düşünün okuyun, hissedin. Kendinizi kontrol edin, Çünkü kontrolsüz güç Sahibi için her zaman rahmete hizmet etmez bazen de felakettir, musibettir. Kendinizi kontrol edin ve takip edin.!
Eski Çin’de idam mahkûmlarının son gecelerini hep birlikte neşe içinde geçirmelerine izin verilirmiş.!
Mahkûmlar, cellât da aralarında olmak üzere, hep birlikte sabaha kadar şarkılar söyler, en sevdikleri yemekleri yer ve pirinç rakısı kadehlerini peş peşe yuvarlayıp mutlu olurlarmış. Kural gün doğmadan mahkumların öldürülmeleri, fakat mutlu ölmeleri imiş.
Yine böyle bir infaz ayininde mahkûmlar, sabahın ilk ışıklarına kadar pek güzel eğlenmişler, şarkılar söyleyerek yiyip içmişler. Derken güneşin ilk ışıkları dağların arasından görünmüş.
Mahkûmlardan biri, cellâda sormuş: “Bizi neden öldürmedin, gün doğuyor?”
Cellât; Öldürdüm demiş.
Mahkum; Fakat kellelerimiz yerli yerinde duruyor” demiş.
Cellat; Size öyle geliyor, demiş ve palasına bulaşan kanı göstererek devam etmiş. Sizin başınızı öyle ince bir kılıçla öyle hızlı kestim ki öldüğünüzden haberiniz yok.
Ayağa kalktığın anda kellen kucağına düşecek demiş.
Ve ayağa kalkan her mahkumun kellesi düşmüş...
Hikayenin günümüze uyarlaması nasıl anlaşılmalı?
Burda ayağa kalkma şu manaya gelir;
Eğemen güçler tarafında, Din ve ideolojilerle uyutulmuş toplumların aslında birer ölü oldukları, bir ömür boyu nasıl uyutulduklarını farkında olmadıklarını ancak ayağa kalkınca yani içinde bulunduğu narkozdan (cehaletten) kurtulunca anlayacaklar.
Sonuç olarak, Kelleniz çoktan gitmiş olabilir ve siz bunu henüz fark etmemiş olabilirsiniz.
Bir şey olmuş, ama siz olan şeyi henüz idrak edemediğiniz için olmamış gibi davranıyor olabilirsiniz.
Ve kellenizin hâlâ yerinde olduğunu sanıyor olabilirsiniz.
Gerçeği anlamanız için ayağa kalkmanız gerekiyor...
Selam ve dua okuyan araştıran sorgulayan anlayışı ve kavrayışı yüksek olan temiz akıl sahiplerine olsun...
Yorumlar
Kalan Karakter: