1 – Allah’ın gönderdiği elçileri kabul etmek: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”(Ali İmran 31)
2 – Takva: “Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. ”(Enfal 29)
3 – İnsanların affını kabul etmek: “İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar; feragat göstersinler. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.”(Nur 22)
4 – Doğru ve delilli konuşmak: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah islerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. (Ahzap 70)
5 – İhtiyacı olanlara borç vermek : “Eğer Allah’a ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar.”(Teğabun17)
6 – Tövbe: “Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı çok yarlıgayıcı ve esirgeyici bulacaktır.”(Nisa 110)
TARİHTE İKİ ÖNEMLİ ŞAHSİYET...!
Medeniyetlerin kapısında genelde bir kişinin adı yazılıdır, Tarih uyuyan yüz bin insan arasından sadece bir uyanığın ismini kaydetmiştir!
İnsanın imkanlar hayatında derin çığırlar açarak ufkunu genişleten ve yaşamına pozitif katkılar sunan ilim/Bilim adamları da bu kategoriye dahildirler.
Peygamberler bu uyanış, değişim, dönüşüm ve İnsani şahsiyet inşasının rol modelleri olduğu için Yaratıcı bunların isimlerini kutsal metinlerde ölümsüzleştirdi ve bunların icraatlarını gelecek nesillere ve medeniyetlere birer örnek olarak Kitab-ı Kerime işleyerek, birer rahmet eseri olarak insanlara ikram etti.ve beşeriyetin dikkatini akıl ve iradesini geçmiş kavim ve medeniyetlerin uygulamalarına dikkat çekmiştir.
Son kahraman Hz. Muhammed (sav) min ebediyete kadar sarsılmaz ve değişme ve değiştirme olanağı olmayan Kitab-ı Kerimin varisi ve uygulayıcısı, hayatının idealitesini emanet ettiği ve Kevser havuzunun başına kadar ayrılmayacak Ehl-i Beyt'in rol model kahramanları beşeriyet var oldukça hayr ile yad edileceklerdir.
Hayat bütün hataları kendimiz yapacak kadar uzun değildir, Buna rağmen haddini bilmeyen beşeriyet ve tarihi doğru okumaya yanaşmayanlar için bu söylem ikaz mahiyetindedir.
"Tarihten ibret alınsaydı tarih tekerrür eder miydi?" Maalesef Tarih hep tekerrür ediyor. Sadece yer zaman ve figürler farklı!
Ancak, Doğru bir tarih okuması bile doğru ve özgür bir irade ile mümkündür.
Asrımızda Dindar aydınlarımızın en büyük sorunu; Din adına açılan dükkanlarda kimin Neyi? , Nasıl? , Neden? Nereye? kaça sattıklarını ifşa etmektir. Ve tarihteki örnek şahsiyetlerin hayatlarındaki ideal davranışların psiko sosyal analizlerini doğru bir üslupla gelecek nesillere aktarmak sorumlu, özgür, Aydın ve alimlerin görevidir.
Çünkü ahlaki açıdan rol modellerin eylem ve söylemleri tarihin her evresinde tazeliğini koruyan değer ve ilkelerdir, Çünkü yaşam ilkeleri evrenseldir. Çünkü bu kodlar mutlak adaletin ve rahmani rızanın Aynalarıdır.
Aksi halde özgür iradelerini egolarına ipotek vererek, kutsal metinleri hurafelerin ve ön yargıları olarak insanlığa, pazarlarlar.
BİRİNCİ ŞAHSİYET...!
Malik bin Eşter Hz. Ali (a.s) nin Sağ kolu idi! İriyarı ve cüsseli biri idi. bugünkü tabirle İmam Ali'nin Genel kurmay başkanı idi.
Malik bin Eşter bir gün küfe kapısından içeri girer. Yanında 6 bin asker vardır Şehir’e girerlerken askerleri şehrin dışına bırakır. Şehrin sokaklarında tek başına ilerlerken bir köşeye büzülmüş ve ağlamakta olan bir kız çocuğu görür.
İnsan bir kız çocuğunu ağlamakta görür de ilgisiz kalabilir mi.? İşte Malik bin Eşter kız çocuğunun ağlamasına dayanamaz ve yanına yaklaşıp olanca yumuşaklıkla sorar!
-Ne oldu kızım sana niye ağlıyorsun.?
-Kız Çocuğu bu adam paramı aldı ve geri vermiyor.
Bunun üzerine Malik Bin Eşter kızın işaret ettiği adamın yanına gidiyor, Selam verip şöyle der;
Bu Kızı'n doğru söylediği ortada; senin bu çocuğa karşı yumuşak ve sevecen olman gerekirdi; O halde Kız'a parasını ver de gitsin.
Malik böyle söylerken adam işiyle meşguldür. Kavgacı biri olan adam, Malik’in sözlerini duymazdan gelir.
Bunun üzerine Malik sözlerini tekrar eder. Yine adam duymazdan gelir.
Bunun üzerine Malik Hz. Ali (a.s)’nin bir sözünü nakleder; Bu da fayda etmez. Adam yine duymazdan gelir.
Nihayet Adam işini bırakıp sokakta olan Malik'in yanına gelir ve göğsüne bir yumruk indirip, "İzin ver de işimi yapayım der".
Bu arada adamın gözleri bir an Malik bin Eşter'in yüzüne ilişir.ve O'nu hemen tanır.
Ancak iş işten geçmiştir. Malik'in ayaklarına kapanıp Malik'ten ten af dilemekten başka çaresi kalmamıştır.
Adam öyle yapar Malik Bin Eşter'in Ellerine sarılır. Ayaklarına kapanıp affını ister.
Adamın yalvarıp yakarmaları karşısında Malik bin Eşter : "Ben senden razıyım, Sen asıl bu Küçük Kızı razı et."der.
"Çünkü; Gönülde Fırtınalar koparan Malik'in yediği yumruk değil. Bu kız çocuğunun Ah'ı dır" der.
İşte büyüklük ve erdem budur. Onun için Peygamber (s.a.v) "Sizi öldürmeye gelen sizde dirilsin" Hadisini bu örnekle daha iyi anlamak mümkündür.
İşte Hz. Ali (a.s) terbiyesi ile yetişen insanın kendisi ve Ruhu ancak bu kadar yüce olur. İnsanlık var olduğu müddetçe bu ruhlara muhtaç kalacaktır. Erdemlerden ve Güzel Ahlaktan yoksun olanların toplumu yönetmesi o medeniyeti batırır.
Kapitalizmin günümüz dünyasında yalnız parasını değil, Parası ile beraber Ruh ‘unu ve aklını da GASP ettiği dünyada İNSANLIK ne kadar da Malik Bin Eştere Muhtaç oluğu gerçeği ortada iken;
Libya Suriye Yemen ve Irak'a dadanıp altyapısını tamamen tahrip eden, milyonlarca insanın katline sebep olan batılılar gasp ve hırsızlığın mümessilleri değil mi? Hemde hırsızlıklarını barış ve demokrasi elbisesi giydirerek güpegündüz zoraki bir tarzda yapmaları, yerli işbirlikçilerin de bunlara destek vermeleri ihanetlerebihanet, acılara acı katmıştır.
Tefecilerin, Borsaların, Kumar, ve spor üzerinde oynanan bahisler ile dilinden anlamadığımız garip atlar üzerinden oynanan ganyan bahisleri, ve Çekilişler, ve Uyuşturucu tacirleri ile ağlatılan ve dağılan yuvaların AH'ı ve feryadı ile gözyaşları ve çalınan umutlar ve arzularına kurban edilmiş parasının mağduru ile akıl ve İz'anın mazlum ve mağdurlarının ahı bu zalim ve şeytani sistemi bu AH'lar yok eder, İnşallah.
Uyuşturucu tacirleri, Borsa spekülatörleri ve Tefecilerin bu dünyada vicdanları konuşmayacak çünkü, onlar yaşayan ölüdürler.
Amma komada olan bahis ve kumarcıların vicdanı çok nadir gözünü açınca gözlerinden işlediği cürümleri okuyabiliyoruz.
İki bin santigrat derecede insanların aklını nasıl çaldıklarının ve cesedini, Yuvasını nasıl buharlaştırdığını okuduk, okuyoruz.
Ey aydınlar, Ey Alimler, ve Ey vicdan sahipleri Ey Anne ve babalar ,Ey Toplumu Yönetenler bize ve size hiç mi bu ağlayanların ve bu gözyaşlarının sesi gelmeyecek .
Yaşadığımız Toplumun Coğrafyanın sosyolojisi ve gerçekleri hiç mi bizi bağlamayacak Sorumluluğu Malik Bin Eşter'e atmamız size ve bize mantıklı geliyor mu.?
İKİNCİ ŞAHSİYET...!
YEZİD'İN DİNİ TAHRİF ETMESİNE NEDEN SADECE İMAM HÜSEYİN KARŞI ÇIKTI...?
Yezid (la) İslam dinini tahrif etmesine ve halka zulmetmesine; yüzlerce sahabe, tabiin (yani sahabeyi yakından gören Müslümanlar) ve din adamları çok yakından bu ihanetlere şahit olmasına rağmen, 'Neden SADECE Hz. İmam Hüseyin selamullahi aleyh karşı çıktı?' diye hiç düşündünüz mü...?
Hem de öyle bir karşı çıkış ki; bedelini kendi canı, sevdiklerinin ve dostlarının canı ile ödedi.
O gün, dünyada bu bedeli ödemeye hazır tek kişi vardı, o da İmam Hüseyin idi.
Bu soruya verilecek doğru cevap, bizi Velayeti idrak etmeye götürür.
Bu konuda birçok ayet ve hadis zikredilebilir. Fakat ayet ve hadisleri bir kenara bırakarak bu yaşanmış Kerbela olayından yola çıkarak velayetin önemini ve dindeki konumunu kavramamız gerekiyor.
Bu tarihi olay, bu kıyam bize o gün dünyada İmam Hüseyin'in dışında hiç kimsenin bu gidişe dur diyemeyeceğini, gidişatı değiştiremeyeceğini ve öz Muhammedî İslam'ı koruyamayacağını göstermektedir.
Düşünsenize, O gün eğer Yezid'e karşı çıkılmasaydı, bugün bize nasıl bir din miras olarak kalacaktı !?
Akıl bize şunu söylemektedir: 'Demek ki yüce Allah, (ruhlar aleminde aldığı söze binaen) yeryüzünde Allah Resulü sallallahu aleyhi ve alihin Ehlibeytine bu görevi tevdi etmiştir...
Onlar da bu görevi yani, İslam'ı koruma ve aslına uygun şekilde yaşatma görevini hakkıyla yerine getirmişlerdir. İşte bu yürekler yakan Kerbela hadisesi, aklen bize velayetin dindeki önemini açıkça anlatmaktadır.
Bazıları diyorlar ki, 'dini neden sadece Ehlibeyt'in tekeli altına alıyorsunuz?'
Bu şekilde konuşan kardeşlerimize cevaben diyoruz ki, 'Kerbela hadisesinden yola çıkarak akıl bize, dinin Allah tarafından Ehlibeyt'in koruması altında (görevi) olduğunu göstermektedir.'
Selam ve dua, Okuyan araştıran sorgulayan anlayışı ve kavrayışı yüksek olan temiz akıl sahiplerine olsun...
Yorumlar
Kalan Karakter: