Bizim milletimizin en önemli özelliği, eğitim hayatı bittikten sonra bir tane kitabın kapağını açmadan, sadece kulaktan dolma bilgileri hakikat zannedip, kendisini de her meseleyi en iyi bilen kişi olarak görmesidir. Kısaca gazete kültürü, kahvehane kültürü ya da son yıllarda icat olunan sosyal medya kültürü diyebileceğimiz, doğruluğu teyide muhtaç bu bilgilerin sahipleri ile her an, her ortamda sıkça karşılaşıyoruz. Bir tane ilmihal kitabı okumadan veya hakikat ehli bir alimden bir tek sohbet dinlemeden, islam dininin emir ve hükümlerini en iyi bilip, çok ince meselelerde ahkam kesmek asla vazgeçemeyeceğimiz bir özelliğimizdir.
Tarih konusunun tartışıldığı bir ortamda, Türk ve islam tarihi veya Asya ve Avrupa tarihi hakkında bir yığın bilgi aktaran birine, bir tane tarihçi ismi söyleyebilir misin deseniz, ipe un sermeye başlayacak, çok sıkıştırırsanız lisede ki tarih öğretmeninin adını verecektir. Siyasette en doğru görüşün kendisine ait olduğuna inanan, sanatta ve edebiyatta en büyük eleştirmen olarak kendisini gören, hayatın her alanında, her konuda en doğru bilgiye kendisinin sahip olduğunu zanneden bu tiplerle bulunduğunuz her ortamda karşılaşmanız mümkündür. İşten geldikten sonra, arkadaşlarıyla kahvede okey oynayıp, dördüncü bulunmadığı zamanlarda da, sizinle fikri münazaraya katılıp, sosyal medyadan aldığı yalan yanlış bilgileri tek hakikatmiş gibi anlatmak bizim insanımıza has bir hususiyettir.
Siz, hiç bu konuda fikrim yok, bilmiyorum diyen bir Türk gördünüz mü? Kuantum fiziğinden bahseden uzman kimselerin arasına karışıp o alanda da en iyi bilginin kendisinde olduğunu düşünen ne allamelerimiz var bir bilseniz! Kur’anı Kerim’i tefsir edecek ilme sahip biriyle karşılaşsak, onunla dini meseleleri tartışacak bilgi birikimine sahip olduğumuzu düşünüp, ondan istifade etmeyi asla aklımıza getirmeyiz. Popüler kültürün bize dayattığı, gerçeklerle alakası olmayan bilgileri doğru zannettiğimizden, bilginin kaynağına ulaşıp hakikatı öğrenmek gibi bir derdimiz de yoktur. Bizde herkes her şeyi bilir lakin hiç kimse meselenin esasını ve aslını bilmez.
Hakimle, savcıyla kanunları, adli mevzuları, doktorla insan anatomisini, ziraat mühendisiyle bitki bilimini, tarih profesörü ile dünyanın geçmişini çok rahat tartışabiliriz. Motor ustasına arabanın neresinde arıza olduğunu, kuyumcuya altının hasının nasıl anlaşılacağını, din adamına ayet ve hadislerden nasıl hüküm çıkarılacağını kolayca söyleyebiliriz. Yani her konuda fikir sahibi olmakta üstümüze yoktur ama hiçbir şeyi tam anlamıyla bilmeyiz. Hal böyle olunca da, bize ne verilmek istenirse onu alırız. Fikri sabit içimize öyle yerleşmiştir ki, yakın tarihimizin gözümüzün önünde cereyan eden gerçeklerini dahi görmeyiz.
Bizim insanımız Tanzimat’la birlikte iki zıt kutuba ayrılmıştır. Bir taraf, geri kalmanın, temel hak ve hürriyetlerden mahrum olmanın, ekonomik olarak zayıflamanın ve fakirleşmenin tek suçlusu olarak mensubu bulunduğumuz yüce İslam dinini ve o dinin kural ve kaidelerini devlet sisteminde uygulamaya koyan muhafazakar kesimi görürken, diğer taraf da ahlaksızlığın, adam kayırmanın, yolsuzluğun tek müsebbibinin Batı yanlısı sözde çağdaşlar olduğuna inanır. Ama gelin şu son yüzyılda yaşananları adaletli bir şekilde belgeleriyle ortaya koyup hakikatin ne olduğunu birlikte görelim deseniz, iki taraf da buna yanaşmayacaktır. Yakın tarihimizde bir sürü kara delik olmasına rağmen, hiç kimse meselenin aslını öğrenmek için parmağını oynatmaz. Niye biliyor musunuz? Çünkü bizde inandığımız şeylerin zıddının ortaya çıkma korkusu vardır. Mesela Osmanlı padişahlarından herhangi birinin devleti yönetmekte aciz kaldığının ortaya çıkmasını ben nasıl istemiyor, bütün hanedanın mükemmel olduğunu savunuyorsam, karşı taraf da, Mustafa Kemal’in 1915 sonrasında, İngilizlerle anlaşıp, Osmanlı’yı yıkma ve Devleti Aliyye’yi parçalama planının parçası olduğunun ortaya çıkmasını istemiyor. Zira bilginin hakikatini öğrenmek zahmetinde bulunmayan toplumlar da, resmî ideolojinin tabu olarak önümüze koyduğu efsaneler gerçeğin ta kendisi olarak kabul görecektir.
Türk milletinin genetik kodlarında hakikate kulak tıkamak, meselenin aslını görmezden gelmek ve suyu akışına bırakmak yoktur. Bir an önce bu uyuşukluktan kurtulup, aslımıza dönmek zorundayız.
Selam ve dua ile.