Bir insanın ulaşabileceği ve saygı kazanabileceği en büyük üstünlük, herkesin yalan söylediği bir zamanda doğruyu söyleyebilmesidir (dürüst olmasıdır)
Sokrates’in dürüstlük üzerine düşünceleri şöyledir: Sokrates’e göre insanda üç yan vardır.
Taşkın, öfkeli, cesur ve zevklere düşkün, arzuları bitmeyen yanı, bilgeliğin geldiği ve insanın taşkın yanını dizginleyip ona öğütler verecek olan akıl yanı ve bu ikisinin kendi üzerine düşen görevleri yerine getirdiğinde insanın içinde kendiliğinden oluşan ölçülü yanı.
İnsanın taşkın yanı harekete geçip kötü bir şey yapmaya kalkıştığında akıl onu yatıştırır, kabul edilebilir bir seviyede dizginler ve insanın içindeki ölçü sağlanmış olur.
Sokrates’e göre ancak insanın içindeki bu üç yan; taşkınlık, akıl ve ölçülülük kendi görevini yaptığında o insan tam olarak doğru, dürüst bir fert olur. Böyle bir kişi ne başkasının malına, makamına göz diker, ne insanları aldatır ne de herhangi bir emanete hıyanet eder. Ve şunları anlatan cümlelerle devam eder Sokrates;
”Bizim doğru bir insan olmak istememizin sebebi doğruluğun takdir edilen bir değer olması ya da böyle insanların toplum içinde övülmesi olmamalı; biz kendi iç huzurumuz için doğruluğu aramalı ve doğru olmaya çalışmalıyız.
Çünkü nasıl bir insanın organları kendi görevlerini yapmayınca bedenin huzuru bozulur, örneğin; mide sindirim yapmasa bütün bir beden huzursuz olur, birey de doğru olmayınca yani içindeki bahsi geçen üç farklı yanı kendi görevlerini yapmayınca (tıpkı beden-organ örneğinde oldu gibi) ruhu huzursuz olur ve iç düzeni bozulur.”
Nitekim Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki sıdk (sözde ve amelde doğruluk) hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında ‘sıddık’ diye kaydedilir.
Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücur) sürükler.
Fücur da cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında ‘çok yalancı’ (kezzâb) diye yazılır.”
Yine Rasulullah Muhammed (s.a.a.) doğruluk konusunda şöyle buyurmaktadır: "Doğruluk Allah'ın terazisidır. Yalan ise şeytanın terazisidir."
Atalar ne demiş?; Doğru duvar yıkılmaz...
"Cahiller daha duymadan cevap verir, anlamadan itiraz, eder, bilmediği konuda hüküm verir."
İmam Ali (a.s)
"...Öylesine güzel bir gökyüzünün altında bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyordu.?
Dostoyevski..
İyi işler aşırılık yüzünden berbat olur. Tıpkı fazla jimnastik yapmanın bedene, fazla yiyip içmenin mideye zararlı oluşu gibi…
Zira normal olmayanın azı da çoğu da sağlığa zararlıdır.
“– Oğul;
“İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, gün batarken ölürler.
Unutma ki dünya sandığın kadar büyük değildir. Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüzdür. Hırsımız, bencilliğimiz…”
Dünya bir garip han, bir hoyrat mekân,
İnsan bir garip varlık kabına sığmayan…
Hayat bir yudum su, bir anlık rüya…
Ömür bir kısa yol tekrarı olmayan…
Bu yolda nazarımızı sonsuzluğa dikip; büyük yürümek ve büyük ölmek gerek. Bu yolda hırs, diken; benlik ve kibir, engeldir oğul. Sakın ha kendine takılmayasın ve kendinde boğulmayasın.
Teklik sadece Allah’a mahsustur, tek başına karara durup hoyrat dünyanın dayanılmaz ağırlığını kaldırmayasın.
İşlerini ehil kişilere danışarak tutasın, danışırsan yol alırsın, danışmasan yolda takılıp kalırsın oğul. – “Şeyh Edebali (ra)
Şafak vakti doğup gün batımında ölenleri yüce Allah şöyle uyarmıştır.” (Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!” (Ankebut/64)
Putperestlerin anılan tutumu benimsemelerinin temelinde dünya tutkusunun bulunduğuna işaret edilmektedir. Aslında bu durum birçok inkârcı için de geçerlidir. Çünkü din yasalar bütünüdür; buyruk ve yasakları vardır ve bunlar insanın arzularını sınırlar. Bu noktada insan bir ikilemle karşı karşıya kalır:
Aklının ve vicdanının buyruklarını nefsânî isteklerine hâkim kılanlar iradelerini inançlarıyla bütünleştirir; dinin buyruk ve yasaklarının mâkul, değerli ve uyulması gerekli ödevler olduğuna hükmederler.
“Dünyada işime yaramayan bir din ahirette hiçbir işime yaramaz.”(Ali Şeriati ra)
Çünkü dünyada irade ve seçme hürriyetini ahirette kullanamayız.
“Yaşamın sırlarını bilseydin Ölümün sırlarını da çözerdin,
Bugün aklın var bir şey bildiğin yok, yarın akılsız neyi bileceksin?
“Ömer Hayyam)
Adamın biri Hz. Ali(as) ma bana dünyayı anlat dedi? Hz. Ali, Kısa mı olsun uzun mu? Adam kısaca anlat dedi, Hz.Ali(as), ”Helali Hesap, Haramı azaptır” dedi.
Nefsânî arzuları akıl ve vicdanlarına galip gelenler ise söz konusu buyruk ve yasakları birer külfet olarak gördükleri için bunların anlamsız ve yararsız olduğuna hükmederek sonuçta din karşıtı bir düşünceyi ve hayat çizgisini benimserler.
Yukarıdaki âyet, bu kesimlerin algıladığı anlamda bir dünya görüşünün yanlışlığına dikkat çekmekte; bu anlayışla yaşanan bir dünyanın sadece sıradan, gelip geçici zevkler ve hazlardan ibaret olduğu uyarısında bulunmaktadır.
Halbuki insan için önemli olan, “âhiret yurdu”ndaki asıl hayatı kurtarması, oradaki mutluluk ve esenliği için çalışmasıdır. Çünkü dünya hayatı hesaplara tabi iken ahiret hayatı sadece bu hesapların muhasebesi ve billançoların atomların bile tartıldığı hasas terazisine tabidir.
İşte insan, hedefini dünyanın geçici zevkleriyle sınırlamayıp kendini “bâki kalan sâlih işler”e (Kehf 18/46) adadığı takdirde sadece ahireti için çalışmakla kalmayıp dünyasını da anlamlı kılmış olur.
Artık bu insan, kendisine “Yeri göğü yaratan kimdir?” diye sorulduğunda sadece “Allah’tır” demekle kalmaz;
Aynı zamanda din ve dünya ile ilgili bütün işlerinde Allah’ı tek ve mutlak otorite olarak görür, yalnız O’na kul olur, O’na itaat eder; yanlış ve yanıltıcı olması asla düşünülemeyecek olan ilâhî iradeye uygun bir hayat sürer; dünyanın güzelliklerini de âhiretin güzelliklerini de O’ndan bekler (Bakara 2/201); Nihayet bu iman ve ihlâs ile yaşadığı sürece her iki güzelliği de elde eder.
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için şüphesiz ki âhiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?” (En’am/32)
İnkârcılar dünya hayatından başka bir hayat tanımadıklarını belirtirler. Kur’an ise onlara şu gerçeği hatırlatarak cevap vermektedir: Âhiret kaygısı taşımadan sırf dünya ile meşgul olanlar için “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir.”
Çünkü İnsan fizyolojisi zamana ve fenaya mahkumdur,Ruhlar ise bekaya mahkumdur.
Çok az insanın iki ölümü birlikte gerçekleşir, İnsanların çoğu ölmeden ölüyorlar, İmam Ali(as) “İnsanlara faydası olmayanı ölülerden sayın gitsin.”
Davut( As) Çocuklarına Sordu “Dünyada ölü mü diri mi çoktur?” Hz. Süleyman “Dünyada Ölüler çoktur çünkü yaşayanlar da mutlak öleceklerse onlar da yaşayan ölülerdir.”dedi.
İnsanlığın medeniyet tarihi boyunca bugüne kadar bu handan gelip geçen 100 milyar İnsan olduğunu iddia ediyorlar.
Hayata anlam ve değer katan şeyler, Allah’ın hoşnutluğunu ve O’na yakınlaşmayı umarak yapılan hayırlı işlerdir.
“Hayatı komedi sananlar son espriyi iyi düşünsünler.”(Seneca)
“Hayatı kaybetmekten daha acı bir şey vardır, yaşamın anlamını kaybetmek.” (Seneca)
Böyle bir düşünce ve niyet taşımadan yaşanılan hayat boş, mânasız ve faydasız geçirilen, tüketilen bir süreden ibarettir. Buna mukabil müttaki olanlar yani dünyada yaptıkları her işin hesabını Allah’ın huzurunda vereceklerini düşünerek yaşayan; O’nun buyruklarına âsi olmaktan, yasaklarını çiğnemekten sakınanlar, kanunlarına tam bir saygı şuuruyla bağlananlar, bu tutumlarıyla dünyada kendilerine tanınan fırsatı hakkıyla değerlendirdikleri için bunlar hakkında âhiret yurdu dünyadan daha hayırlı, daha güzel olacaktır.
Dinde zorlama yoktur, insan özgürdür elbette, isteyen bu dünyada pişer isteyen ahirette. Şişme ile pişmeyi tefrik edemeyenlerin nedameti fayda vermeyecektir.
Sonuç:
“Yaşam doğru olduğu zaman ölüm korkusu Yoktur, Bizi ölümden korkutan şey Yaşamın kötülük içinde geçmesidir.” (Ömer Hayyam)
"Ya İslam’la yükselir ya inkarla çürürsün. Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün."
Biri Ebu Zer (ra) ya neden ölümden hoşlanmıyoruz diye soruldu?; Ebu zer cevaben, Çünkü siz dünyayı İmar ahireti ise viran etmişsiniz, Bu yüzden imar edilmiş yerden viraneye gitmek istemiyorsunuz.
“Bu yol yalnızca senin, Başkaları seninle yürüyebilir, Fakat hiç kimse senin için yürüyemez.”(Mevlana ra)
Selam ve dua, okuyan, araştıran, sorgulayan, anlayışı ve kavrayışı yüksek olan temiz akıl sahiplerine olsun inşallah...